TÜRKİYE’NİN ALTIN PİYASASI VE DIŞ TİCARETİNE
İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER (2011)
Ali ÇAKMAKCI[1]
Demet ÇAKMAKCI[2]
I-GİRİŞ:
Niteliği itibariyle altın sarı renkli, su, hava gibi dış etmenlerden kolay kolay etkilenmeyen, işlenmesi kolay yumuşak bir metal grubu olan elementtir. Bir dönem ödeme aracı olarak kullanılan altın kuyumculuk sektörü başta olmak üzere, tıp, süs eşyası dekorasyonu, mimari süsleme sanatı, elektriği, termik enerjiyi ve ısıyı iyi iletmesi, ışınları yansıtması nedeniyle iyi bir iletken maden olarak sanayinin çok çeşitli alanlarında girdi olarak kullanılmaktadır. Bunun dışında bir tür ödeme aracı ile yatırım aracı olmasının yanında, özellikle merkez bankası açısından rezerv para birimi ve diğer finansal kurum ve kuruluşları tarafından değer depolama aracı olarak kullanılması altının misyonunu oldukça etkilemektedir. Bu kapsamda altının tarihi rolüne kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.
II-ALTININ DÜNYA TARİHİNDEKİ ÖNEMİ:
Yüzyıllar boyunca zenginlik ve güç sembolü olan altın, zaman içerisinde ekonomi alanında bir tür para politikası değişkeni ve ekonomi aktörü olarak görev ifa etmiştir. Yaptığımız çeşitli araştırmalarda altını ilk kez MÖ 3200’lü yıllara tekabül eden dönemde Mısırlıların para olarak kullandığı, buna karşın MÖ 550’li yıllara tekabül eden dönemde ise altını sikke altın haline getirerek ilke kez bastırılmış para olarak Lidyalıların kullandığı anlaşılmaktadır. Merkantilizm iktisadi düşüncesi ise altına çok özel önem vermiştir. Dış ticaretin temel mantığının hazinenin altın stoklarını artırmak olduğunu iddia eden bu düşünce, dünyada servetinin sabit olduğunu ve servetin tek ölçüsünün sınırlı altın stoku olduğunu iddia etmiştir. Buna göre, dış ticaret yapan ülkelerin çıkarları mutlaka birbiriyle çatışmakta, her iki tarafın çıkarına bir dış ticaret politikası bulunmamaktadır. Bu nedenle yoğun devlet müdahaleciliği bu düşünce kapsamında etkin bir yöntem olarak göze çarpmaktadır.
18. yüzyılda gelişen sanayi devrimiyle birlikte liberal görüşler kapsamında altın, ticaret ve para politikalarındaki en önemli unsur olarak göze çarpmaktadır. 19. yüzyıl ise tam anlamıyla altının uluslararası para standardının vazgeçilmez bir parçası olageldiği bir dönem olmuştur. Altın standardı, para biriminin belirlenen bir altın değerine eşitlendiği düzeni ifade etmekte olup, 1914 yılında uygulamadan kalmak suretiyle yerini kâğıt paraya bırakmıştır. Altın standardının kalkması neticesinde dünyada ödeme sorunlarına bağlı olarak ticaretin aksaması yönünde engeller doğmuştur.
Dünya devletleri uluslararası ödeme sorunlarına bağlı olarak II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası parasal sistemi regüle etmek amacıyla çalışmalar içerisine girmişlerdir. Yaklaşık olarak 1944-1971 yılları arasında 27 yıla yakın süre Bretton Woods adı verilen bir sistem uluslararası alanda yaşanan parasal sorunlara çözüm üretmeye çalışmıştır. Bahsi geçen sistemin temelleri Amerikan Doları’nın altına endekslenmesi üzerine kurulmuştur. Bu sistemde 1 ons altın (31,10 gr altın) 35 ABD Doları’na eş değer sayılmakla, ABD Doları’nın dünya piyasalarında geçerli tek para olmasının önü açılmış oldu. Üye ülkeler altın rezervlerinin önemli bir kısmını ABD hazinesine ABD doları karşılığında satmak durumunda kaldılar. Bu sistem, bu dönemde dünya ekonomileri üzerinde önemli yaptırım imkânı bulunan IMF ve Dünya Bankası gibi kurum ve kuruluşların kurulmasına ön ayak olmuştur. Anlaşma kapsamında ancak ve ancak düzeltilmesi çok olanaksız parasal dengesizlikler vuku bulduğunda herhangi bir ülkeye, ulusal parasının ABD Doları karşısındaki değerini değiştirme olanağı tanımaktadır. Bu tür düzeltmeler için öngörülmüş olan devalüasyon ve revalüasyon oranları ise en çok % 10 olarak belirlenmiştir. Ancak bu ekonominin yapısından doğan dengesizlikler nedeni ile ayarlama yapılası durumunda değişiklik % 10'i aşacaksa, bu takdirde IMF’nin izni gerekecektir[3]. ABD öncülüğünde kurulan sistem, yine ABD’nin büyük bütçe açıkları neticesinde çökmüş ve işleyemez hale gelmiştir. Zira, dış ticaretin önemli düzeyde açık vermesi neticesinde sistemin devamı için Amerika’nın para basmaktan başka çaresi kalmamıştır. Bunun akabinde ABD Dolarına rakip olarak, Avrupa önlemini ortak para birimi Euro’yu kurarak almıştır.
1980 ve sonrası liberal politikalar ve bunun uzantısı olan sermaye piyasalarının gelişmesiyle altın, kağıt para ve diğer para benzeri ile para ikameleri karşısında tarihteki önemini göreceli olarak kaybetmiştir. Bu dönemde altının piyasa değerlerinin oluşumunda borsa şeklindeki örgütlü piyasaların varlığı ön plana çıkmaya başlamış, altının spot ve vadeli fiyatları piyasa sisteminin temel düzeni içerisinde oluşturulmaya çalışılmıştır. Türkiye’de benzer şekilde bir altın borsası kurmak suretiyle altın ve kıymetli maden fiyatları konusunda dünya piyasalarına entegre olmaya çalışmıştır.
III-ALTIN BORSASINA VE ALTIN PİYASINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER:
Türkiye, 20 Ocak 1980 tarihinde alınan liberal eksenli ekonomi kurallarına uyum sağlamakta biraz geç kalmış olsa da, 1993 yılında “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar”da yapılan değişiklikle altın fiyatının belirlenmesi ile ithalatı ve ihracatını serbestleştirmiştir. Altının liberalleştirilmesi yönünde alınan kararlarla, ithal ve ihraç aşamasında çeşitli kolaylıklar getirilmiştir. Ekonominin gelişmesiyle birlikte altın piyasası da gelişme kaydetmiş ve piyasaya özgü yeni kararlar alınmasını gerekli kılmıştır. Altın piyasasında alınan kararlar ise özünde derin ve istikrarlı bir piyasanın kurulması yönündeki ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır. Bu doğrultuda Türkiye’de altın piyasasının gelişmesi ve bu konuda duyulan ihtiyaçlar doğrultusunda yasal bir borsanın oluşması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Yeniden yapılanma sürecinde en önemli gelişme İstanbul Altın Borsası'nın kurulmasıyla altının örgütlü bir piyasada işlem görmesidir. İstanbul Altın Borsası, altının finansal sisteme kazandırılmasında, altına dayalı yatırım araçlarının geliştirilmesinde ve uluslararası boyut kazanmasında önemli bir aşama olmuştur. İstanbul Altın Borsası ile birlikte altın fiyatları dünya fiyatlarına paralellik kazanmış, ithal edilen altınların genel kabul gören saflık ve standartta olması zorunluluğu getirilmiş ve altının kayıt altına alınmasıyla sistemin şeffaf bir yapı kazanması sağlanmıştır[4] [5].
İstanbul Altın Borsası'nın kurulması yönünde ilk yasal karar 1993 yılında alınmıştır[6]. 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 40/A maddesi hükmüne dayanarak SPK tarafından " Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Genel Yönetmelik " yayımlanmıştır.
Genel Yönetmeliğe dayanarak Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanan "Kıymetli Maden Borsaları Üyelik Yetkisi ve Kıymetli Maden Borsası Aracı Kurumlarının Kuruluş ve Faaliyet Şartlarına İlişkin Yönetmelik " 16 Ekim 1993 tarih ve 21730 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine dayanılarak 1994 yılında çıkarılan "İAB Yönetmeliği" ile de Borsa'nın çalışma kural ve esasları belirlenmiştir.
Kıymetli Madenler Borsası'nda işlem görecek altın standartları ve rafineriyle ilgili Tebliğ ise T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanarak 7 Ekim 1994 tarih ve 22242 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır[7].
ii) Altın İhracat ve İthalatı İle Altın Kredi Açılmasına Yönelik Düzenlemeler:
“Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar[8]”ın 1’inci maddesinde Karar’ın amacı aşağıda yer aldığı gibi açıklanmıştır:
“Türk parasının kıymetini korumak amacıyla, Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesine, döviz ve dövizi temsil eden belgelere (menkul değerler ve diğer sermaye piyasası araçları dahil) ilişkin tüm işlemler ile dövizlerin tasarruf ve idaresine, Türk parası ve Türk parasını temsil eden belgelerin (menkul değerler ve diğer sermaye piyasası araçları dahil) ithal ve ihracına, kıymetli maden, taş ve eşyalara ilişkin işlemlere, ihracata, ithalata, özelliği olan ihracat ve ithalata, görünmeyen işlemlere, sermaye hareketlerine ilişkin kambiyo işlemlerine ait düzenleyici, sınırlayıcı esaslar bu Karar ile tayin ve tespit edilmiştir.”
32 sayılı Karar’ın amaçları Karar’ın 1’inci maddesinde bu şekilde açıklanırken, mezkur Karar’ın 2’ci maddesinin “j” bendinde ise, altın kıymetli madenler grubu arasında gösterilmiştir. Karara göre işlenmemiş altın en az 995/1000 saflıkta, nitelikleri Hazine Müsteşarlığı’nca belirlenen barlar veya külçeler halindeki altını; işlenmiş altın ise 995/1000'den daha küçük saflıkta, gerek bir işçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline dönüştürülmüş, gerekse içine ilave madde katılarak veya katılmaksızın alım-satım yapılan altını ifade etmektedir. Kararın 7’inci maddesine göre her türlü kıymetli madenler, taşlar ve eşyaların Dış Ticaret Rejimi esasları dahilinde Türkiye'ye ithali ve ihracı serbesttir. Ancak, bunlardan işlenmemiş olan kıymetli madenlerin, ithal ve ihracında gümrük idarelerine beyan verilmesi esas olup, bunlara ilişkin olarak ithalat ve ihracat Rejim, Karar ve Yönetmelikleri uygulanmamaktadır. İşlenmemiş kıymetli madenlerin ithali, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla kıymetli madenler borsası üyesi kıymetli maden aracı kuruluşları tarafından yapılır. Ancak, kıymetli madenler borsası üyesi aracı kuruluşlar ithal ettikleri işlenmemiş kıymetli madenleri üç iş günü içinde Borsa’ya teslim etmek zorundadır. Kıymetli madenler, taşlar ve eşyaların yurt içinde alım ve satımı serbesttir. Ancak, yurt içinde cevherden her tür ve şekilde üretilen kıymetli madenlerin alım ve satım işlemleri de borsa tarafından düzenlenecek yönetmeliklerle belirlenecek esaslara göre İstanbul Altın Borsası’nda yapılır. Yolcular, beraberlerindeki kendilerine ait değeri 15.000 ABD Doları’nı aşmayan ve ticari amaç taşımayan ziynet eşyası niteliğinde kıymetli madenlerden ve taşlardan yapılmış eşyaları yurda getirebilirler ve yurtdışına çıkarabilirler. Daha fazla değerdeki ziynet eşyalarının yurtdışına çıkarılması, girişte beyan edilmiş olmasına veya Türkiye'de satın alındığını tevsik etme şartına bağlanmıştır. Merkez Bankası ve kıymetli maden aracı kuruluşları ithal ettikleri işlenmemiş kıymetli madenlerin yurt içindeki alım satım işlemlerini sadece İstanbul Altın Borsası’nda yaparlar. Şu kadar ki; ziynet veya süs eşyasına dönüştürülmüş şekli hariç olmak üzere Borsa'da hangi tür ve şekilde kıymetli madenlerin işlem göreceği ve teşekkül ettirilecek piyasalar Borsa tarafından düzenlenecek yönetmeliklerle belirlenmektedir.
Organize bir altın piyasasının kurulması ve geliştirilmesi ile altın ihraç ve ithalatına ilişkin yasal düzenlemeler yukarıda gibi olmakla beraber, ekonomik hayatın gelişmesine ilişkin olarak işletmelerin kredi ihtiyaçları da zamanla genişlemiştir. Sözkonusu kredi türlerinden bir tanesi de altın kredisidir. Altın kredisi kullanımına ilişkin uygulamaları düzenlemek amacıyla “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara” istinaden, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 95-32-13 sayılı Tebliğ bankalarca altın depo hesabı açılmasına, altın kredisi kullandırılmasına ve kıymetli madenler borsası üyelerince yurt dışından kıymetli madenler kredisi sağlanmasına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. Böylelikle, altının bir tür kredi tahsis aracı olmasının önü açılmış olmaktadır. Dolayısıyla, altın bir kredi kaynağı olarak yasal açıdan kabul edilmiş oldu.
Bahsi geçen Tebliğ’in 6’ıncı maddesine göre; bankalar altın depo hesapları karşılığı altınlar ile satın aldıkları altınların teslimi suretiyle, kuyumculukla iştigal eden gerçek ve tüzel kişilere bankacılık mevzuatı dahilinde altın kredisi kullandırabilirler. Yurtdışına açılacak altın kredilerinde ise kuyumcu olma şartı aranmaz. Adı geçen Tebliğ’in 7’inci maddesine göre ise; altın kredisi hesaplarına bankalarca tespit edilecek oranlar üzerinden tahakkuk ettirilecek faizler altın olarak hesaplarda izlenecektir. Altın kredisi hesaplarının müşteriler tarafından altın teslimi suretiyle kapatılması esastır. Ancak; banka ile müşteri arasında varılacak anlaşmaya göre Türk Lirası veya döviz ta olarak geri ödenebilmektedir.
Daha sonra ise 16.05.2000 tarih ve 24051 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2000-32/25 Sayılı Tebliğ” yürürlüğe girmiştir. Tebliğ’in 1’inci maddesine göre bu Tebliğ’in amacının Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara göre bankalarca altın depo hesabı açılmasına, altın kredisi kullandırılmasına ve kıymetli madenler borsası üyelerince yurt dışından kıymetli madenler kredisi sağlanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemek olduğu belirtilmiştir. 2’inci maddeye göre ise bankalar, Türkiye'de ve yurt dışında yerleşik ve gerçek ve tüzel kişiler adına altın depo hesapları açabileceklerdir.
Altın depo hesapları ise, en az 995/1000 saflıkta bar ve külçe halindeki işlenmemiş altın ile 995/1000'den daha düşük saflıkta, gerek bir işçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline dönüştürülmüş, gerekse içine ilave madde katılarak veya katılmaksızın alım satımı yapılan işlenmiş altın ile basılı altınların teslimi karşılığında vadeli veya vadesiz olarak açılmaktadır. Teslim edilen altının 1000 ayar karşılığında tekabül eden has altın miktarı esas alınarak işlem yapılır ve mudillere bu miktar ile faiz oranını ve diğer şartları gösteren hesap cüzdanı verilir.
“Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2000-32/25 Sayılı Tebliğ”in 4’üncü maddesine göre, altın depo hesaplarını bankalarca tespit edilecek oranlar üzerinden tahakkuk ettirilecek faizler hesaplarda altın olarak izlenir. Faiz ödemeleri altın veya altının ödeme günündeki karşılığı Türk Lirası veya döviz cinsinden yapılabilir. Tebliğ’in 5’inci maddesine göre ise altın depo hesaplarından hesap cüzdanında kayıtlı altın miktarının kısmen veya tamamen mudiye teslimi şeklinde ödeme yapılabilir.
Banka ile mudi arasında varılacak anlaşmaya göre, bankaca altın ödeme günündeki değeri üzerinden satın alınabilir ve karşılığında mudiye Türk Lirası veya döviz ödenebilir.
Altın kredisi hesaplarının müşteriler tarafından altın teslimi suretiyle kapatılması esastır. Ancak, banka ile müşteri arasında varılacak anlaşmaya göre Türk Lirası veya döviz olarak geri ödenebilmektedir. Buna göre; altın şeklinde banka ve benzeri finans kurumlarından altın şeklinde kredi kullanan işletmeler, sözkonusu kredileri yapılan anlaşmaya göre altın şeklinde ödeyebilecekleri gibi, Türk Lirası veya döviz cinsinden de ödemeleri mümkün bulunmaktadır.
“32 sayılı Karara ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ” ile ilgili mevzuatta öngörülmesi veya ilgililerce talep edilmesi halinde; dahilde işleme izin belgesi, dahilde işleme izni, hariçte işleme izin belgesi ve hariçte işleme izni kapsamında veya bu rejimler haricinde dış ticaret işlemlerine konu olan kıymetli maden ve taşlar ile bunlardan mamul eşyanın üzerine markaları ile ayarını gösteren damga basılması ve kıymetli eşyaya ilişkin sertifika düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, kıymetli maden ve taşların ayarına ilişkin ekspertiz raporu Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nce veya bu Genel Müdürlük’çe yeterlilikleri onaylanan özel ayar evleri ile eksperlerce düzenlenmektedir.
IV-ALTIN FİYATLARININ BELİRLENMESİ:
Liberalleşmenin getirdiği değişikliklerin en başında hiç kuşku yok ki para, mal ve hizmet akımlarının önündeki engellerin ortadan kaldırılması yatmaktadır. Liberalizm ile birlikte piyasaların entegrasyonunun zaman alması nedeniyle mal ve para piyasalarına yönelik dengelerin aynı zamanda farklı noktalarda bulunması da mümkün olabilmektedir. Tam anlamıyla liberal sistemlerde piyasaların ayrışmasının mümkün olmaması nedeniyle sözkonusu dengelerin eşitleneceği noktaya kadar yeni kazanç imkânları ortaya çıkmaktadır. Bahsi geçen kazanç imkânlarından bir tanesi ise “arbitraj” faaliyetleri olarak dikkati çekmektedir. Arbitraj faaliyeti; mal, kıymetli evrak, kıymetli maden, döviz ve menkul kıymet şeklinde tutulan servet değerlerinin piyasalar arasında oluşan fiyat farklılıklarından yararlanmak suretiyle yapılan alım ve satım işlemi neticesinde oluşan bir tür kazanç elde etme faaliyetidir. Arbitraj faaliyetlerinin temelini sahip olunan iktisadi kıymetin önce yüksek fiyat veya bedelle satılması, daha sonra ise fiyat farkı bulunan başka bir piyasa veya piyasalar üzerinden daha ucuza alınması oluşturmaktadır. Çok sayıda alıcı ve satıcının bulunduğu, giriş ve çıkışların serbest olduğu, piyasaya yönelik bilgilerin düşük maliyetle ve masrafsız sağlandığı; kısacası yüksek derecede rekabete dayalı bir piyasanın doğal sonucuna göre ticarete konu olabilen bir ekonomik varlığın aynı anda tüm piyasalarda geçerli fiyatı aynı olmalıdır. Arbitraj geniş anlamda kıymetli maden, döviz, menkul değer, ticari mal, kambiyo senetleri gibi ekonomik varlıkların aynı andaki fiyat farklılıklarından faydalanmak suretiyle kazanç sağlamak amacıyla yapılan bir tür alım satım işlemini ifade etmektedir. Arbitraj faaliyetlerinin temel özelliği faaliyetin herhangi bir riski bünyesinde taşımamasıdır. Bir diğer ifadeyle, sözkonusu faaliyet bir tür risksiz getiri elde etme olayıdır. Risk ise finans alanında genel olarak beli bir getiriyi elde etme veya edememe olasılığı olarak ifade edilmektedir. Arbitrajda piyasa dengelerinin eşitleneceği noktaya kadar herhangi bir risk bulunmamaktadır. Özellikle döviz piyasaları evrensel nitelikteki piyasalar olup, tam rekabet piyasalarına oldukça yakın piyasalar olarak ifade edilmektedir. Ayrıca, sözkonusu piyasalar alıcı ve satıcıların karşı karşıya geldikleri piyasalar olmayıp, dünyada hiç kapanmayan piyasalar olarak dikkat çekmektedir. Altın piyasası ise günümüzde organize piyasalara sahip olup, döviz piyasalarına benzer şekilde hiç kapanmayan piyasalar olarak dikkat çekmektedir. Bu piyasaların özelliği, tüm dünyada standart niteliklere sahip altınların tek fiyat kanunu esasına dayanarak fiyatları eşitlemesidir. Bu noktada piyasaların entegrasyonu neticesinde döviz piyasalarının aksine arbitraj imkânları hemen hemen yok denecek azdır.
Spekülasyon terimi temel olarak bir varlığın gelecek bir zaman dilimindeki iktisadi değerine yönelik olarak yapılan tahmini ifade etmektedir. Spekülasyonun arbitraj faaliyetlerinden ayrılan en önemli yanı belli bir riski bünyesinde taşımasıdır. Spekülatörler değerinin yükseleceğini bekledikleri veya öngördükleri bir iktisadi kıymeti fiyatının görece düşük olduğu zamanlarda alırlar ve beklentileri gerçekleştiği zamanda bu kıymeti satmak suretiyle kazanç sağlarlar. Bir başka durumda ise spekülatörler fiyatında önemli düzeylerde düşüş bekledikleri iktisadi kıymetleri fiyatının yüksek olduğu zaman elden çıkartırlar ve yine beklentileri gerçekleştiğinde fiyatı düşmüş bulunan kıymeti tekrar satın almak suretiyle kazanç sağlama imkânına kavuşurlar. Spekülasyonda beklentilerin aksi yönde gelişmeler yaşandığı zamanda ise bir zarar durumu ile karşılaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, spekülasyonu beklentiler, arbitraj faaliyetlerini ise reel karar ve davranışlar yönetmektedir. Altın, bir servet unsuru olarak en bilinen ve yaygın kullanılan yatırım aracı olması hasebiyle spekülasyondan oldukça fazla etkilenmektedir. Daha doğrusu, dünyada Dolar cinsinden ifade edilen altının fiyatları hem döviz piyasasındaki değişimlerden, hem de arz ve talebe dayalı kendi iç dinamiklerinden önemli düzeyde etkilenmektedir.
Manipülasyon ise genel olarak sermaye piyasası mevzuatında açıklanmıştır. Sermaye piyasası mevzuatının 47’inci maddesinde;
-Yapay olarak sermaye piyasası araçlarının arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, arttırmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımını yapma,
-Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi verme, haber yayma, yorum yapma ya da açıklamalarda bulunma,
faaliyetleri yasak faaliyetler arasında sayılmış olup, bu işlemleri yapan kişiler hakkında çeşitli cezai müeyyideler ihdas edilmiştir. Yukarıda sayılan manipülasyon işlemlerinden birincisini “işlem bazlı manipülasyon”, ikincisini ise “bilgi bazlı manipülasyon” olarak değerlendirmek mümkün bulunmaktadır. Dikkat edileceği üzere manipülasyon bir tür yasak faaliyet iken, spekülasyonun herhangi bir cezai müeyyidesi bulunmamaktadır[9]. Benzer şekilde, İstanbul Altın Borsası Yönetmeliği’nde kıymetli madenlerden herhangi birinin fiyatının sağlıklı oluşmasını engelleyen anormal fiyat ve/veya miktarlarda alım satım şeklinde emirler oluştuğunda veyahut seansın sağlıklı yürümesini engelleyen sair hallerin varlığı halinde Borsa Başkanı’na geçici olarak üç güne kadar bu kıymetli madenin alım satımı durdurma yetkisi tanınmıştır.
Ayrıca, kıymetli madenin fiyatı, alıcı ve satıcıların işbirliği sonucu tespit edilmişse, bir üyenin, bir veya daha çok seans boyunca, kıymetli maden için sözkonusu kıymetli madenin gerçek piyasa değerini yansıtmayacak bir yapay fiyat teşekkül ettirilecek biçimde sürekli olarak bir önceki alım emrine göre daha yüksek fiyatlarda alım emirlerini veya sürekli olarak daha düşük fiyatlarda satım emirlerini Borsa’ya intikal ettirdiği belirlenmişse bu fiyatlar üzerinden yapılan işlemler iptal edilmektedir. Bu hususların tespiti halinde, ilgili üye ve üyeler hakkında disiplin kovuşturması yapılır. Konu ile ilgili olarak ortaya çıkacak zarar ilgili üye veya üyelere tazmin ettirilir. Böylelikle, Altın Borsası’nda manipülasyonun önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Dünyada altın fiyatları Troy Ons olarak hesaplanır. 1 troy ons= 31,1 gram altına denk gelmektedir. Altın fiyatları Londra ve New York Borsaları’nda $/Ons olarak arz ve talebe göre belirlenir[10]. Altın fiyatlarının tarihi açıdan değerlendirildiğinde ekonomik buhran dönemlerinde, savaş, kriz ve bunlara benzer olumsuz senaryoların vukuunda artma yönünde ciddi eğilim gösterdiğine tanık olmaktayız. Dolayısıyla, dünyada altın üreten şirketler ve bunun ticaretini yapan kurumlar kriz dönemlerini demokrasi, barış, istikrar gibi kavramlara yeğlerler. Bir anlamda bu sektör kriz ortamlarından nemalanan nadir sektörlerden birisi olarak göze çarpmaktadır. Dünyada altın fiyatları 2003 yılından itibaren bir artış trendi içerisindeyken, bu artışın özellikle 2008 yılından itibaren çok önemli bir ivme kazandığına tanık olmaktayız. 2011 yılı Ağustos ayı itibariyle altının Ons fiyatı 1800-1900 ABD Doları civarına gelmiştir[11]. Bu durum, hem ABD’nin parasal genişleme politikalarının, hem de Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerin yüzleştikleri borç krizlerinin en önemli sonuçlarından birisi olarak göze çarpmaktadır.
Altın fiyatları konusunda bir başka önemli nokta ise bugün dünyada bir iktisadi varlığın değeri gelecekteki değerine göre fiyatlanmasından geçmektedir. Bir hisse senedi, tahvil, eurobond, gayrimenkul, gelir ortalığı senedi gibi iktisadi kıymetler gelecekte getireceği getiri esas alınarak fiyatlamaya tabi tutulmaktadır. Fakat, altın fiyatı bu ilkeden bağımsız olarak cari dönemdeki yatırım veya ticaret ihtiyaçları kapsamındaki talebe göre belirlenmektedir. Bir anlamda, yatırımcılar ve işletmeler, gelecekteki değerinin hiçbir şekilde değerlenmesine imkân bulunmayan bir kıymete yatırım yapmak suretiyle risk üstlenmektedirler. Altının fiyatının belirlenmesindeki en büyük etkenin spekülatif nitelikteki yatırımcı güdülerin varlığı olduğu ifade edilebilir.
Bunlara ilave olarak, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın da belirttiği üzere gerçekten ulusal veya uluslararası piyasalarda merkez bankaları para basmaya devam ettiği sürece önemli yatırım aracı altının değerinin önemli düzeylerde artacağı beklenmektedir[12]. Zira, piyasada işlem hacmiyle mukayese edilemeyecek ölçüde bulunan paranın değeri ve buna ilişkin faiz getirisi düşmekte, sonuç olarak ta atıl para kendisine yeni yatırım alanları aramaktadır. İstanbul Altın Borsası verilerine göre 2011 yılı başında ağırlıklı ortalama 70,88-TL/gr olan altın fiyatı, 2011/Ağustos sonunda 101,013-TL/gr olmak suretiyle % 42 değer artışı sağlamıştır.
TC Merkez Bankası, 2010 yılının Aralık ayında 2.377 milyar TL olan bankalar nezdindeki altın hesaplarının, 2011 Ocak’ta 3.1 milyar TL, Nisan’da 3.7 milyar TL, Mayıs’ta 4.1 milyar TL, Haziran’da 4.8 milyar TL ve Temmuz ayında 6.299 milyar TL’ye yükselmesi üzerine altın hesaplarına karşılık zorunluluğu getirmek suretiyle piyasa likidasyonunu sağlamaya yönelmiştir[13]. Böylece, daha maliyetli olan altına talep düşeceği için fiyatının aşağı yönlü baskıya maruz kalması beklenmektedir.
İstanbul Altın Borsası Yönetmeliği[14]’nin 22’inci maddesine göre müşteriler, borsa üyesine verdikleri emirlerde alım veya satım fiyatlarını belirleyebilecekleri gibi, fiyat belirleme konusunda üyeyi serbest de bırakabilirler.
Müşteri emirlerinde alım veya satım fiyatları “limitli” ve “serbest fiyatla” olmak üzere iki türlü belirlenebilir.
a) Limitli müşteri emrinde, emri veren alıcı işlemin gerçekleşmesi için kabul ettiği en yüksek fiyatı, satıcı ise satmaya razı olduğu en düşük fiyatı belirtir. Bu şekilde belirtilen fiyatlara “limit fiyatı" denir.
Borsa’da teşekkül eden fiyat, alım emirlerinde limit fiyatından düşük ya da ona eşit, satım emirlerinde ise limit fiyatından yüksek ya da eşit ise, alım-satım Borsa’da teşekkül eden fiyat üzerinden yapılır.
b) Müşteri verdiği emirde fiyatı belirleme konusunda üyeyi serbest bırakmak istediğinde “serbest fiyatla” ibaresini taşıyan emri verir. Bu tür emri alan borsa üyesi müşterisinin menfaatini gözetmek konusunda azami gayreti gösterir.
Yönetmelik kapsamında çok fiyat yönteminin uygulanmasında, üyelerin alış ve satış emirlerinin ve gerçekleşen işlemlerin ilgililerin izleyebileceği bir biçimde ekranda gösterilmesi veya duyurulması esastır. Kıymetli madeni satın almak veya satmak isteyen üye; alış veya satış emrini işleme konulmak üzere Borsa’ya iletir. İşleme konulan emrin alış emri olması ve daha önce iletilmiş olan en iyi satış emrinden fiyat olarak daha büyük veya eşit olması durumunda satıştaki emir tamamen veya kısmen karşılanabilir. İşleme konulan emrin satış emri olması ve daha önce iletilmiş olan en iyi alış emrinden fiyat olarak daha küçük veya eşit olması halinde ise alıştaki emir tamamen veya kısmen karşılanabilir. Borsa'ya intikal ettirilen emirler karşılanırken daha düşük fiyatlı satım emirleri, daha yüksek fiyatlı satım emirlerinden; daha yüksek fiyatlı alım emirleri, daha düşük fiyatlı alım emirlerinden önce karşılanır. Borsa’ya intikal ettirilen emirler karşılanırken fiyat eşitliği halinde zaman açısından Borsa'ya daha önce intikal ettirilen emirler öncelikle karşılanır. Fiyat ve zaman önceliği açısından eşitliğin sözkonusu olduğu durumlarda müşteri emirleri piyasa üyelerinin kendi nam ve hesaplarına verdikleri emirlerden önce karşılanmaktadır.
IV-ALTIN İTHALAT VE İHRACAT İLE REZERV VERİLERİ:
Türkiye’nin altın ticareti yıllar itibariyle önemli artış göstermekle beraber, ülkemizin net olarak altın ithal eden bir ülke konumunda bulunduğunu ifade etmekte yarar bulunmaktadır. İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri (İMMİB) ise Türkiye'nin altın mücevher ihracatının 2010 yılında bir önceki yıla göre % 7,04 yükseldiğini bildirdi. İMMİB verilerine göre, 2009'da 49,7 ton olan altın ihracatı, 2010 yılında 53,2 tona çıkmıştır. Yaptığımız araştırmalara göre Türkiye işlenmiş altın konusunda 136 ülkeye ihracat yapmaktadır. Yapılan ihracatın çok önemli kısmını ise altının çeşitli kimyasal bileşenlerle işlenmesi sonucu elde edilen mücevherat sektörünün oluşturduğu anlaşılmaktadır. Altın ihracatında Amerika başta olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Almanya, İtalya ve Libya gelmektedir. ABD kaynaklı ekonomik kriz döneminden itibaren ihracat rakamlarının sekteye uğradığı anlaşılmaktadır.
Altın ithalatının ise oldukça istikrarsız bir grafik çizdiği anlaşılmaktadır. İstanbul Altın Borsası’nın verilerine göre 2003 yılında 213.642-Kg, 2004 yılında 250.930-Kg, 2005 yılında 269.489-Kg olan altın ithalatı, 2006 yılında 192.720-Kg olarak gerçekleşmiş, 2007 yılında 230.796-Kg, 2008 yılında 165.937-Kg ve 2009, 2010 ve 2011 yıllarında ise oldukça düşerek 30.000-40.000-Kg düzeylerinde gerçekleşmiştir[15]. 1995 yılından itibaren ise 2.543.944-Kg altın ithalatının gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları ise en yoğun altın ithalatının yapıldığı aylar olarak dikkate çarpmaktadır. 2008 yılından itibaren finansal piyasalarda oluşan kriz ortamında uluslararası altın ticaretinde önemli düzeylerde azalma gözlemlenmektedir. Altın üretici firmalarının İstanbul Altın Borsası’na bildirdiği verilere göre altın üretimi 2001 yılından itibaren istikrarlı bir şekilde artarak 2008 yılında 11.209-Kg, 2009 yılında 14.345-Kg, 2010 yılında 16.431-Kg ve 2011/Ağustos dönemi itibariyle 12.483-Kg olarak gerçekleşmiştir[16]. Bu üretim miktarlarının Türkiye’nin altın talebine cevap veremeyecek düzeyde olduğu açıktır.
1995-2010 yılları arasında Türkiye’nin altın ithalatı 2.494 ton olarak gerçekleşmiştir ve Türkiye’nin altın ithalatına harcadığı para altın fiyatlarının artışına paralel olarak sürekli artmaktadır. Bu ithalatın bugünkü fiyatlarla değerinin 120-milyar Dolar olduğu, buna göre yılda ortalama 7-milyar Dolar altın ithalatına kaynak ayrıldığı anlaşılmaktadır. Son 16 yılda ithal edilen 2.494 ton altın olduğuna göre, Türkiye'nin yıllık altın ithalatının ortalama 156 ton olduğu görülmektedir. Yükselen altın fiyatları nedeniyle yatırımcılar kar realizasyonu için 2009 ve 2010 yıllarında yastık altından toplam 417 ton altın bozdurmuş ve bu durum ekonomiye 18 milyar dolarlık bir doping etkisi yaratılmıştır[17]. 1977 yılında 1.555-ton olduğu varsayılan dünyanın altın arzının ise, bugün itibariyle kabaca 3.689-ton olduğu değerlendirilmektedir[18].
Yapılan bir araştırmaya göre Merkez Bankaları’nda en çok altın rezervine sahip olan ülkelerin başında ABD (8.134 ton), Almanya (3.401 ton), IMF (2.814 ton), İtalya (2.452 ton), Fransa (2.435 ton), Çin (1.054 ton), İsviçre (1040 ton), Rusya (789 ton), Japonya (765 ton), Hollanda (612 ton)’nın geldiğini, Türkiye’nin ise bu sıralamada 116 tonla 26. sırada yer aldığını anlamaktayız (Kaynak: GFMS 2011)[19].
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere altın hammadde veya işlenmiş eşya olarak dış ticarete konu olmakta, böylece ulusların dış ticaret açığı veya ödemeler bilançosu üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır[20]. Bu ticari denge cari işlemler hesabının mal ticareti bölümünde kendini göstermektedir. Buna karşın, bir ülkenin dış ticaret açığı ve fazlası en büyük etkisini Merkez Bankaları’nın denkleştirici hesabı olan resmi rezervlerde göstermektedir[21]. Merkez Bankası’nın altın rezervlerindeki azalma (ihracat) resmi rezervler hesabının alacaklı tarafına, artma ise (ithalat) borçlu tarafına kaydedilmektedir.
Altın en geleneksel resmi rezerv aracı olmasına karşın, ödeme aracı özelliği önemli ölçüde kaybetmiştir. Dolayısıyla, ülkeler altının fiyatını sabitlemek yerine piyasa koşulları içerisinde kendi dengesini bulmasına yardımcı olmaktadır.
Sonuç olarak, altın bir ticarete konu sanayi hammaddesi veya nihai ürün olarak cari açık konusunda önemli sorunlar doğurmaktadır. Türkiye cari yerli altın üretiminin çok üzerindeki altın ithalatı ile önemli düzeylerde cari açık sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Altın ticareti konusunda karşılaşılan miktarsal altın açığı yerli üretimle yeteri kadar desteklenmez ise önemli düzeylerde kaynak kaybına uğranılmakta ve daha yüksek fiyatlarla altın ithalatı gündeme gelebilmektedir. Türkiye, oldukça maliyetli ve riskli bir yatırım alanı olan altın arama faaliyetlerine yoğunlaşarak üretim imkânlarını gözden geçirmek zorundadır. Ayrıca, özellikle kriz dönemlerinde mali sisteme kazandırılamayan altınların ekonomik aktiviteye katılması için tüm engellerin kaldırılması için çalışma yapılması gerekmektedir.
Yıllar | Aralık | |||||||||||||||||||||||||||
2011 | ||||||||||||||||||||||||||||
2010 | 700,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2009 | 30,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2008 | 227,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2007 | 10.950,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2006 | 13.075,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2005 | 13.425,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2004 | 24.650,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2003 | 10.775,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2002 | 6.985,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2001 | 7.400,000 | |||||||||||||||||||||||||||
2000 | 3.150,000 | |||||||||||||||||||||||||||
1999 | 3.400,000 | |||||||||||||||||||||||||||
1998 | 5.150,000 | |||||||||||||||||||||||||||
1997 | 6.830,000 | |||||||||||||||||||||||||||
1996 | 6.510,000 | |||||||||||||||||||||||||||
Toplam | 122.207,000 | |||||||||||||||||||||||||||
[1] E. Hesap Uzmanı; CFO, Genel Mdr. Yrd;
[2] Gümrük ve Ticaret Uzmanı;
[4] Çakmakcı, ALİ, “Altın Kredisi Borcunun Vergi Usul Kanunu (VUK)'na Göre Değerlemesi“, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı: 324/2008 Ağustos;
[5] 3065 sayılı KDVK’nun 17/4g maddesinde külçe altın, külçe gümüş ve diğer kıymetli madenlerin teslimi KDV’nden istisna edilmek suretiyle iç piyasa ile uluslararası piyasa arasında yaşanan fiyat farklılaşmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
[6] İstanbul Altın Borsası, 26/07/1995 tarihinde resmi olarak faaliyetlerine başlamıştır.
[8] 11.8.1989 tarih ve 20249 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir.
[9] Çakmakcı, Ali, “Arbitraj Faaliyetlerine Yönelik Olarak Vergi Hukuku Kapsamında Değerlendirmeler”, Yaklaşım Dergisi, Sayı: Eylül/2009;
[10] “http://www.altinmadencileri.org.tr/index.php?secim=9&mid=107”;
[12] 1http://bigpara.ekolay.net/haber-detay/hisse-haber/en-yetkili-agizdan-altin-tahmini/771704.asp”;
[13]“ http://bigpara.ekolay.net/haber-detay/hisse-haber/altina-da-zorunlu-karsilik-geldi/771964.asp”;
[14] 30.06.1999 tarih ve 23741 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir.
[20] Ödemeler bilançosu, bir ülkede yerleşik sayılan kişi veya kurum ve kuruluşların belirli bir zaman zarfında yabancı ülkelerdeki tüm yerleşik kişilerle yaptıkları ekonomik aktivitelerin sistematik şekilde muhasebe kayıtlarının tutulduğu bilançoyu ifade etmektedir.
[21] Resmi rezervler hesabına döviz, altın ve IMF kaynağı olan SDR (özel çekme hakları) dahildir.
[1] Mesleki çalışmalarımızda yer alan bilgiler belli bir konunun veya yasal düzenlemenin veyahut yargı kararlarının çok geniş ve kapsamlı bir şekilde ele alınmasından ziyade genel olarak mükelleflere ve uygulayıcılara bilgi vermek, gündemi talip etmeye yardımcı olmak ve yorum yapmalarına yardım amacını taşımaktadır.
Makaleleri yazıldığı dönem ve yasal düzenlemelerin dikkate alınarak değerlendirme yapılmasının önemli olduğunu hatırlatmak isteriz. Makalelerin telif ve diğer yasal hakları doğrudan şirkete ve yazarına ait olup, atıf yapmadan veya izinsiz kullananlar hakkında her türlü yasal işlemin yapılacağını ifade ederiz.
Çalışmalarımız profesyonel hizmetlerimizi temsil etmeyebileceği gibi, her durum ve koşulda profesyonel yaklaşımlarımızı da ifade ettiği iddia edilemez. Yaptığınız fiili/pratik çalışmalarda bu değerlendirmeler dikkate alınırken, olayların koşullarının da incelenmesi, irdelenmesi, sonuçlarının iyi analizi son derece önemlidir. Bu tür çalışmalarda mutlak suretle bir profesyonelden bilgi alınması veya danışmanlık alınmasında fayda bulunduğu düşünülmektedir. Şirketimiz tarafından iş ortalarımızın personellerimizin yetişmesi ve gelişmesinden duyduğumuz sorumluluğu yerine getirme gayreti içinde olacağımıza dair sözümüzü tutma gayreti içinde olduğumuzu iletmek isteriz.
“ADEN Yeminli Mali Müşavirlik Bağımsız Denetim ", söz konusu çalışmaların ve içeriğindeki bilgilerin özel durum veya koşullara bağlı olarak hata içermediğine dair herhangi bir güvence vermemektedir. Mesleki çalışmaları ve içeriğindeki bilgileri kullanımınız sonucunda ortaya çıkabilecek her türlü risk tarafınıza aittir ve bu kullanımdan kaynaklanan her türlü zarara dair risk ve sorumluluk tamamen tarafınızca üstlenildiğinin bilinmesi gerekmektedir.