ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI İLE BU UYGULAMALARDAN SAĞLANAN KAYNAKLAR VE KULLANIM ALANLARI

Ali ÇAKMAKCI

Hesap Uzmanı-Hesap Uzmanları Kurulu

(Bu Makale Vergi Dünyası Dergisinin 2008/Eylül Sayısında Yayımlanmış Olup, Kaynak Gösterilmeden Yayımlanamaz)

I-Kavramsal Açıklamalar:

Devlet yapısının sürekli değişim içerisinde bulunması siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri nedenlerle açıklanabilir. Zaman içerisinde özellikle ekonomi tabanlı gelişmeler ve değişimler karşısında devletin tanımı da değişim göstermiştir. Devletin tanımı, devletin sahip bulunduğu iktisadi işletmelerin de bir anlamda varlık nedeni olacaktır. Devlet tüzel kişiliğe sahip; siyasal, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda politikaları olan ve varlığını toplumdan alan bir tür siyasal örgütlenme biçimidir. Bu tanım çerçevesinde devletin kendisinden beklenen politikaları üretebilmesi için bazı ekonomi ajanlarına ihtiyaç duyulmuştur. Devletin sahip bulunduğu iktisadi işletmeler, kuruluş amaçlarına göre kalkınmanın gerçekleşmesi, rekabet şartlarının gelişmesi, gelir sağlama, toplumsal refahı ve sosyal faydayı artırma gibi önemli misyon ve görevler üstlenmişlerdir.

Dünya devletlerinin zamanla marksist devlet yapısından bireyci devlet yapısına ve nihayetinde toplumcu devlet yapısına bürünmesi, devlet yapılarının köklü değişikliklere uğramasına neden olmuştur. Özellikle son yirmi yıllık dönemde bu sürecin destekleyici bir unsuru olarak özelleştirme kavramı neo-liberal kökenli ekonomi politikası aracı olarak tüm dünyada gündeme gelmiştir. Devletlerin küçülmesi anlamına da gelebilecek olan özelleştirme uygulamaları ile dünya devletleri, kendisine yeni bir hemaostais ya da denge yaratarak, varlığını bu yeni dengede devam ettirme amacı içerisinde bulunmaktadırlar.

Geçmiş 25-30 yıllık süreçte yaşanan ekonomi tabanlı gelişmeler, dünya devletlerinin yapılarını gözden geçirmelerine neden olmuştur. 1979 ve sonrası dönemde özellikle gelişmekte olan ülkeler içerisinde bulunduğu borç sarmalından kurtulmak için yeni kaynak arayışları içine girmişler ve liberal eksenli bir politikanın ürünü olan özelleştirme uygulamaları zamanla tüm dünyada vücut bulmuştur. Gelişmekte olan ülkeler bu uygulamaları kaynak yaratma amacıyla mali nedenlere dayanarak gerçekleştirmekle birlikte, gelişmiş ekonomiler sermaye tabanının genişlemesi, rekabet, gelir adaletinin sağlanması, sermaye piyasalarının gelişmesi, etkinlik ve verimlilik gibi amaçların sağlanması için kullanmışlardır.

Özelleştirme konusunda tam bir görüş birliği bulunmamakla birlikte farklı bakış açılarıyla özelleştirmenin tanımı sağlanabilmektedir. 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’da özelleştirmenin tanımı konusunda bir ifade yer almamaktadır. Fakat adı geçen Kanun’un 18/A maddesinde yer alan özelleştirme yöntemleri çerçevesinde özelleştirmeyi bir iktisadi kıymetin satışı, kiralanması, işletme hakkının verilmesi, mülkiyet hakkının devri, gelir ortaklığı modeli ve sair tasarrufları olarak mülkiyet devrinin ötesinde tanımlama imkanı bulunmaktadır. Bir başka bakış açısıyla özelleştirme dört ana konuyu kapsamaktadır: kamu hizmetlerinin fiyatlandırılması, kamu hizmetlerinin özel kesime ihale edilmesi, kamu iktisadi teşebbüslerinin yönetim ve mülkiyetinin özel kesime devri ve kurumsal serbestleşmenin (deregülasyonun) sağlanması[1].

Özelleştirmeyi aynı zamanda sürekliliği ve süreksizliliği bağlamında değerlendirmekte gerekmektedir. Süreli özelleştirme, herhangi bir kamusal niteliği haiz hakkın geçici bir süre ile özel sektöre olan devridir. Kamusal hizmetin özel kesime ihale edilmesi, herhangi bir üretim ve işletme konusunda imtiyaz ya da işletme hakkının verilmesi, özel kesime yap-işlet-devret modeli ile yapılan yatırımı geçici bir süre kullanım imkanının verilmesi, belli bir süre ile bir hakkın ya da gayrimenkulun kullanım karşılığında gerçek ya da tüzel kişiye kiralanması süreli özelleştirme olarak değerlendirilmektedir. Süreksiz özelleştirme ise, mülkiyet hakkının herhangi bir süre ile sınırlı kalmaksızın gerçek ya da tüzel kişilere devredilmesi durumudur. KİT’lerin özel kesime satışı veya KİT’lere ilişkin varlıkların özel kesime süre sınırlaması olmaksızın devri veya satışı süreksiz özelleştirme örnekleridir.

Yukarıda da ifade edildiği üzere kapsam ve kuram olarak özelleştirme konusunda çok sayıda tanım kargaşası bulunmaktadır. Genel olarak ifade edilmesi gerekirse, bu tanımların bir kısmı özelleştirmeyi;

  • devletin kamu ile piyasa ekonomisi (piyasa ekonomisi temel olarak alınıp satılabilme özelliği olan malların fiyat aracılığı ile her iktisadi karar biriminin faydasını ve karını yükseltebileceği serbest bir ortamı ifade eder[2]. Serbest piyasa ekonomisi ise tam anlamıyla herhangi bir müdahalenin olmadığı iktisadi düzeni teşkil eder. Fakat devletlerin gelir adaleti, enflasyon, dış ticaret dengesi, sosyal devlet ilkesi vs. gibi çeşitli makro ve mikro ekonomi politikaları gereği tam anlamıyla serbest ekonomiden bahsedilememektedir.) arasındaki konum tartışması,
  • değişen devlet anlayışının getirdiği ya da gerektirdiği yeni bir ekonomik düzen,
  • devletin piyasa ekonomisi üzerindeki ekonomik ajan sıfatını terk etmesi ile birlikte içinde bulunduğumuz çağın temel ihtiyaçları olan sağlık, eğitim, adalet, güvenlik gibi temel devlet fonksiyonlarının yerine getirilmesine ağırlık veren ve toplumun önceliklerini dikkate alan bir devlet modelinin tamamlayıcı bir unsuru,

olarak tanımlamaktadır. Özelleştirme özünde, kaynakların ya da üretim faktörlerinin piyasa ekonomisinin temel taşı veya lokomotifi olan özel kişiler (gerçek veya tüzel kişiler) tarafından sahiplenilmesi veya bu kişiler tarafından sözkonusu kaynakların talep edilmesine yönelik düzenlemelerin bir parçasıdır. Bu düzenlemelerde kamunun üçüncü kişilerden farkı kalmamakta, sistem piyasa ekonomisinin üzerine inşa edilmektedir. Bu piyasa ekonomisi eğer tam rekabet şartları altında çalışıyor ise (ki bu piyasa teorik varsayımların sağlanması durumunda kaynak dağılımında ve kullanımında en etkin, aynı zamanda üretici ve tüketici için fayda ve kar maksimizasyonu sağlamada yeterli mekanizmaya sahiptir.) buradaki firmalar fiyat alıcı firmalar olmaktadır ve fiyat tamamen pazarda oluşmaktadır. Tüketici ve üreticiler arasında bilgi akışı sınırsız olup, haberler anonimdir. Yani bilgiler üretici ve tüketiciler tarafından doğru ya da veri olarak kabul edilmektedir. Bir diğer deyişle tüketici ve üreticiler birbirinden bağımsız olup, piyasa mekanizması üstündür. Fakat ekonomik düzenin tam rekabet koşullarını sağlayamaması nedeniyle fiyat yapıcı firmalar da devreye girebilmekte ve zamanla mali amaçlar yönünden özelleştirme ile istenilen amaçlar toplumun aleyhine yönelik olarak da gelişebilmektedir.

Özelleştirme kavramına bu şekilde değindikten sonra özelleştirme uygulamalarından beklenen amaçların irdelenmesi gerekmektedir. Özelleştirme özünde karmaşık amaçları bünyesinde barındıran bir politika aracıdır. Genel olarak tüm dünyada uygulamalardan beklenilen amaçları piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmak, rekabet politikasının kurulması ve işlevsel hale getirilmesi, mali amaçlar, vergileme yapısını değiştirmek, ekonomik amaçlar, sermayenin tabana yayılması, siyasal eğilimlerin önlenmesi, sermaye girişlerini sağlamak ya da hızlandırmak olarak belirtmek mümkün bulunmaktadır.

Türkiye’de ise özelleştirme uygulamalarının stratejik bir plana dayandırılması  amacıyla 1985 yılında amaçların, önceliklerin, kapsamın ve termin planının belirlendiği bir stratejinin oluşturulması gereğinden hareketle Devlet Planlama Teşkilatı tarafından Özelleştirme Ana Planı (Master Planı) hazırlatılmasına karar verilmiştir. Özelleştirme Ana Planı kapsamında, öncelikle Türkiye şartlarında özelleştirmenin amaçları öncelik sırasına göre şu şekilde belirlenmiştir;

  

1-Pazar güçlerinin ekonomiyi harekete geçirmesine imkan verilmesi,

2-Verimliliğin ve randımanın artırılması,

3-Malların ve hizmetlerin kalite, miktar ve çeşitliliğinin artırılması,

4-Halka açık şirketlerin teşvik edilmesi,

5-Sermaye piyasalarının geliştirilmesinin hızlandırılması,

6-Hazinenin KİT'lere sağladığı mali desteğin asgariye indirilmesi,

7-KİT'ler tarafından uygulanan tekelci fiyatlandırma ve dolaylı vergilendirmenin azaltılması,

8-Kamu görevlilerinin politika ve yönetmelik konularında çalışmalarına izin verilmesi,

9-Modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin cezbedilmesi,

10-Çalışanlara hisse senedi vermek suretiyle iş verimliliğinin artırılması,

11-Kamu ve özel sektör kuruluşları arasındaki dengenin değiştirilmesi,

12-Yabancı yatırımlarla uluslararası ekonomik ve politik bağların kuvvetlendirilmesi,

13-Mevcut sermaye yatırımlarındaki iç karlılığın artırılması ve

14-Devlete gelir sağlanması.

Özelleştirme uygulamalarının temelini oluşturan 4046 sayılı Kanun’da ise özelleştirmenin amacı temel olarak ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak olarak belirlenmiş, ayrıca;

-Kuruluşların özelliklerine ve içinde bulundukları şartlara göre özelleştirme yöntemlerinin belirlenmesi,

-Özelleştirme uygulamalarından elde edilecek gelirlerin genel bütçe harcama ve yatırımlarında kullanılmaması,

-Oluşabilecek tekelci bir yapının olumsuz etkilerinin önlenmesi,

-Mülkiyetin yaygınlığının yanı sıra, yönetim sorumluluk ve yetkilerini üstlenebilecek ortak grubunun temini,

-Özelleştirme işlemlerinin değer saptaması da dahil aleniyet içinde yürütülmesi,

-Özelleştirme uygulamalarında, milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumlar hariç, kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelere devir yapılmaması,

-Özelleştirme uygulamaları çerçevesinde kamu bankalarının da öncelikle özelleştirilecek kuruluşlar arasına alınarak, süratle özelleştirilmesinin sağlanması,

-Tabii kaynakların belli bir süre için sadece işletme hakkı verilmesi suretiyle özelleştirilmesi, 

gibi ilkelerin esas alınması benimsenmiştir. Yukarıda yer alan master plan’dan da anlaşılacağı üzere, Türkiye örneğinde özelleştirme uygulamaları özünde diğer az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler gibi birincil olarak kamu açıklarının kapatılması, bütçe dengesinin sağlanması, kamu borçlanma gereğinin azaltılması gibi mali nedenlere dayanmamaktadır. Plandan da anlaşılacağı üzere sözkonusu uygulamaların odaklandığı nokta verimlilik, etkinlik, sermaye piyasasının genişlemesi gibi ekonomik nedenlere dayanmaktadır. Gelişmiş ülkeler ise sermaye piyasalarının geniş ve derin olmasından dolayı daha çok rekabet, pazar ekonomisinin etkinliği, ürün ve hizmetlerin kalitesi, monopol yapıların önlenmesi, sermayenin tabana yayılması gibi amaçlar içerisinde bulunmaktadırlar. Ayrıca master plan ile özelleştirmeden beklenen amaçlar son derece fazla ve karmaşık olarak belirlenmiştir. Yine özelleştirmeden beklenen amaçlar kendi içinde çelişki taşımaktadır. Örneğin yabancı yatırımcıların birçok alanda yatırım yapma imkanı yasal olarak sağlanamamışken, Özelleştirme Ana Planı’nın 12’inci amacının gerçekleşme imkanı bulunmamaktadır. Bunlara ek olarak 32 sayılı Karar’ın geç yasalaşması da, Türkiye açısından özelleştirme uygulamalarından istenen amaçların elde edilememesinde önemli rol oynamıştır.

Bahsi geçen amaçlara ulaşmada özelleştirme yöntemleri ayrıca önem taşımaktadır. Aşağıda Türkiye örneğinde özelleştirme sürecinde kullanılan yöntemler ve bu yöntemler neticesinde sağlanan kaynaklar ve kullanım alanlarına değinilecektir. 

II-Özelleştirme Gelirlerinin Kaynakları ve Kullanım Alanları:

A-Özelleştirme Uygulamalarından Sağlanan Gelirlerin Uygulanan Yöntemler Açısından Değerlendirilmesi:

Türkiye’de gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları ile birlikte 1986-2006 döneminde  hantal yapılı, iktisadi ve rasyonel yönetim tarzından uzak şekilde yönetilen ve zarar eden mali ve iktisadi kuruluşlar teker teker elden çıkarılırken devlet, temel görevlerine dönme eğilimine girmiştir. 1986 yılından beri temel politika olarak kullanılan özelleştirme, özellikle son beş yıl (2002-2006) içerisinde hız kazanmış ve maliye politikasının temel politika araçlarından biri haline gelmiştir.

Özelleştirme Yöntemi

Yıllar

1986-2004

2005

2006

Toplam

($)

($)

($)

($)

Blok Satış

3.926.793.478

7.054.000.000

7.178.000.000

18.158.793.478

Tesis/Varlık Satışı

1.493.143.224

404.272.515

625.610.730

2.523.026.469

Halka Arz

2.860.019.875

273.719.603

207.820.151

3.341.559.629

İMKB'de Satış

800.819.126

460.234.642

0

1.261.053.768

Yarım Kalmış Tesis S.

4.368.792

0

0

4.368.792

Bedelli Devirler

377.823.128

30.013.471

82.027.707

489.604.198

TOPLAM

9.462.967.632

8.222.240.231

8.093.458.588

25.778.406.334

Tablo 1 :Yıllar İtibariyle Özelleştirme İşlemleri[3]

Türkiye’nin 1986-2004 yılları arası özelleştirme yöntemlerine bakıldığında 1986-2004 yılları arasında en çok gelirin blok satıştan ve halka arzdan elde edildiği görülmektedir. Uygulanan bu yöntemler, diğerlerine nazaran daha etkin ve uygulanabilir yöntemlerdir. Ayrıca bu yöntemler sermaye piyasalarının gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Blok satış uygulaması sermayenin tabanını genişletmemekle birlikte, halka arzın bu yönde olumlu bir özelleştirme yöntemi olduğu değerlendirilmektedir. Bu dönemden sonra özellikle 2005 ve 2006 yıllarında blok satış yöntemiyle en çok gelir sağlanmış ve özelleştirme yöntemleri arasında en çok kabul gören satış yöntemi olmuştur. 2006 Eylül ayına kadar gerçekleştirilen özelleştirme işlemlerinde blok satış payı %71, halka arz payı %13, tesis ve varlık satışları payı %9, İMKB’de satış payı %5 ve bedelli devir payı ise %2 olarak gerçekleşmiştir[4].

 1986-2006 yılları arasında blok satış yönteminden sağlanan toplam gelir 18.158.793.478-$ civarında gerçekleşmiştir. Sözkonusu yöntemin özelleştirme uygulamalarından daha çok gelir sağlama aracı olmasında sermayenin belli kesimlerin elinde yoğunlaşmasına işaret etmesi anlamında önem taşımaktadır. Ayrıca yabancı sermayeyi Türkiye’de sermaye yatırımı yapmaya yönelten en etkin yöntem olduğu da aşikardır. Halka arz yöntemi ise sermaye piyasalarının gelişimindeki rolü ve sermayenin tabana yayılmasındaki önemi dikkate alındığında blok satış yöntemine kıyasla üzerine düşen görevi yerine getirememiştir. Halka arz yöntemi ile sağlanan hasılat 2006 yılı sonu itibariyle toplam 3.341.559.629-$ düzeyinde gerçekleşmiştir.

Tesis ve varlık satışı yönteminden sağlanan gelirler de 1986 yılından bu yana üçüncü en iyi gelir sağlayıcı yöntem olarak dikkati çekmektedir. Halka arz yöntemi ise özelleştirme uygulamalarının başlangıcından sonra düşme trendi içerisine girmiştir. Bu konuda başarılı olamamanın nedenleri arasında gelir dağılımın ciddi düzeylerde bozuk ve sermayenin daha çok pozitif faiz uygulamalarından dolayı garanti yatırım alanlarına kayması gösterilebilir. Sermayenin tabana yayılmasında son derece önemli olan İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası)’de satış şekli ise beklenen düzeylerde gerçekleşmemiş ve toplam olarak 1.261.053.768-$ düzeyinde kalmıştır. Borsa'da satış işlemi tek başına bir özelleştirme yöntemi olmaktan ziyade, diğer yöntemlerin destekleyicisi olarak düşünülmüştür. Diğer taraftan özelleştirmede borsanın araç olarak kullanılması borsanın yeterliliği yanında hisseleri halka arz edilecek şirketin durumu ile yakından ilgilidir. Bu nedenle hisseleri borsa'da satılan kuruluşların, borsa şirketi formuna uygun ya da uygun hale getirilmiş olduğu görülmektedir[5].

Yukarıdaki tabloya bakıldığında 1986-2005 yıllarına ilişkin olarak toplam 17.6 milyar $ tutarında özelleştirme geliri elde edilmiş ve bunun yaklaşık 8.2 milyar $’ı 2005 yılı uygulamalarından kaynaklanmıştır. Bu anlamda 2005 yılı özelleştirme uygulamaları yönünden başarılı kabul edilebilir. 2005 yılının özelleştirme gelirleri açısından son derece verimli geçmesinin nedeni Ataköy Turizm Tesisleri Ticaret A.Ş., Ataköy Otelcilik A.Ş., Ataköy Marina ve Yat İşletmeciliği A.Ş., Eti Alüminyum A.Ş., Kıbrıs Türk Hava Yolları, Türk Telekom, Adapazarı Şeker Fabrikası A.Ş.'nin blok satışı ile Petkim'in halka arzı ve Tüpraş'ın IMKB'de satışının bu yılda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bunların yanı sıra TDİ Karadeniz Gemisi, Tekel Kristal Tuz Rafinerisi ile Kağızman Tuzlası, Tekel Teka ile Sigara San. İşi. A.Ş.'ye ait puro markaları ve varlıkları, Erciyes Sosyal Tesisleri, Samsun Gübre, Sümer Holding Beykoz İşletmesi, Sümer Holding Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi, Tügsaş Fatsa ve Tekirdağ Depoları, Kuşadası Tatil Köyü, Hilton Otelinin satış/devir işlemleri tamamlanmıştır. Ayrıca Ebüaş, Sümer Holding ve Tekel'e ait pek çok iştirak, bağlı ortaklık, tesis, varlık, makine ve teçhizat bu dönemde özelleştirilmiştir. Türkiye’nin Orta Vadeli Programı açısından bakıldığında ise; Orta Vadeli Program’da 2006-2008 dönemi için öngörülen 9 milyar dolarlık özelleştirme geliri hedefine 2006 yılı ilk dokuz ayı itibariyle neredeyse ulaşılmış durumdadır[6].

Özelleştirme uygulamalarının mali sonuçları 2007 yılı itibariyle değerlendirilecek olursa, sözkonusu yılda toplam olarak 4.229.771.667-$ düzeyinde gelir sağlandığı, bunun 2.294.115.997-$’nın tesis varlık satışından, 1.838.642.981-$’nın halka arzdan, geri kalan kazancın ise bedelli devirden sağlandığı anlaşılmaktadır[7]. Blok satış şekli ise 2007 yılında kullanılmamıştır. 2008 yılının ise nihai sonuçları oluşmamakla birlikte şu ana kadar toplam 12.885.391-$ düzeyinde gelir sağlanmıştır. Böylece özelleştirme uygulamalarından şu ana kadar toplam olarak 30.025.399.532-$ düzeyinde gelir sağlanmıştır.  

1985 yılından itibaren 244 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım kalmış tesis, 376 taşınmaz, 6 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 97 Tesis, 6 Liman, şans oyunları lisans hakkı ile Araç Muayene İstasyonları özelleştirme kapsamına alınmıştır[8]. 2006 yılı ile birlikte gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarından sağlanan toplam özelleştirme geliri 1985 yılından bugüne kadar toplam tutarı yaklaşık olarak 25.8 milyar $ düzeyindedir[9]. Orta Vadeli Program (2008-2010) dönemi hedef ve göstergelerinde ise kamunun tütün, elektrik dağıtımı, petrokimya ve telekominasyon alanlarından tamamen çekilmesi; bunun yanı sıra şeker üretimi ve liman işletmeciliğindeki payının azaltılması yönünde kararlar alınmıştır[10].  

B) Özelleştirme Gelirleri ile Yabancı Sermaye Girişleri Arasındaki Farklılıklar:

 Yabancılardan özelleştirme kanalıyla sağlanan kaynakların dışında doğrudan yabancı sermaye girişleri de önemli olmaktadır. Yabancı sermayenin, doğrudan yatırım kanalıyla gelmesiyle özelleştirme kanalıyla gelmesi anlamında yabancı yatırımcı için herhangi bir fark bulunmamaktadır. Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının korunması ile yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslararası standartlara uyulmasına, doğrudan yabancı yatırımların gerçekleştirilmesinde izin ve onay sisteminin bilgilendirme sistemine dönüştürülmesine ve tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin esasları düzenlemek amacıyla, 17.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” ihdas edilmiştir. Kanun’un ikinci maddesine göre yabancı yatırımcı Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapan,

a) Yabancı ülkelerin vatandaşlığına sahip olan gerçek kişiler ile yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarını,

b) Yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişileri ve uluslararası kuruluşları,

ifade etmektedir. Ayrıca mezkur Kanun’un üçüncü maddesine göre yabancı yatırım ise, yabancı yatırımcı tarafından,

1)Yurt dışından getirilen;

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye, 

- Şirket menkul kıymetleri (devlet tahvilleri hariç),

- Makine ve teçhizat,

- Sınai ve fikri mülkiyet hakları,

2) Yurt içinden sağlanan;

-Yeniden yatırımda kullanılan kar, hasılat, para alacağı veya mali değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar,

- Doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklar,

gibi iktisadi kıymetler aracılığıyla;

i)  yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,

ii) menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az %10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı,

ifade etmektedir. Kanun’dan da anlaşılacağı üzere doğrudan yabancı yatırımı sadece yeni bir şirket kurmayı değil, aynı zamanda var olan bir şirkete belli oranda oy hakkını veya hisse oranını sağlamak suretiyle ortak olmayı da mümkün kılmaktadır. Sonuç olarak doğrudan yabancı yatırımı özelleştirme kavramından çok daha geniş bir kavramı ihtiva etmektedir. Ayrıca özelleştirme yoluyla gelen yabancı sermaye ile doğrudan yeni yatırım için gelen sermaye için farklı bir uygulama da bulunmamaktadır. Sözkonusu Kanun’a göre uluslararası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım yapılması serbesttir ve yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabidirler. Yabancı yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kar, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz ödemeleri, bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edilebilir.

Özelleştirme uygulamaları dolayısıyla sağlanan kaynakların ekonomik sonuçlarını irdelemek için sermaye yatırımlarının kaynağına da bakılması gerekmektedir. Özelleştirme yoluyla sağlanan kaynakların toplam tutarı 1986-2006 döneminde yaklaşık olarak 25.8 milyar $ düzeyinde gerçekleşmiştir. Fakat Haziran 2005'e kadar özelleştirme kapsamında 1.350 milyon doları uluslararası halka arz, 300 milyon doları blok ve varlık satışı olmak üzere toplam 1.650 milyon dolarlık yabancı sermaye girişi sağlanmış olup, bu tutar toplam özelleştirme gelirlerinin %16’sıdır[11]. Sonuç olarak Türkiye’de özelleştirme uygulamalarının yabancı kaynak sağlama yönünden başarılı olduğu iddia edilemez. 2005 yılında blok satış şeklinde gerçekleşen Türk Telekom A.Ş. dahil diğer kuruluşların satışıyla birlikte hem yabancı payı artmakta hem de blok satış yöntemi gelir sağlama açısından birinci sırayı almaktadır. Yani söz konusu alımlarda uygulanan yöntemlerin ciddi düzeyde blok satış şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle “blok satış” yöntemi; özelleştirme kapsamında olmak üzere yabancı alıcıları ya da sermaye gruplarını Türkiye’ye çekmek için kullanılan temel yöntem olarak dikkati çekmektedir.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımı yoluyla Türkiye’ye giriş yapan yabancı kaynaklı sermaye yatırımları tutarının 1981-2007 döneminde toplam olarak 52.8 milyar $ düzeyinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır[12]. Bu sermaye girişlerinin ise yaklaşık 42.7 milyar $ tutarı 2000-2007 döneminde gerçekleşmiştir. Bir başka bakış açısıyla Türkiye’ye yatırım amacıyla gelen yabancı kaynaklı sermaye, özelleştirme uygulamalarının arttığı dönemle paralel olarak Türkiye’ye giriş yapmıştır. Bunun en temel nedeni 2000 ve 2001 finansal krizinden sonra mali disiplinde ve ekonomik istikrarda yaşanan olumlu gelişmeler olarak dikkati çekmektedir.   

Dikkat edileceği üzere Türkiye, son 20 yıldaki (özellikle son 5-6 yıllık dönemdeki) özelleştirme performansıyla aynı dönemdeki yabancı sermaye yatırımlarının yaklaşık yarısını sağlamayı başarmıştır. Yabancı sermaye girişlerinin 2005, 2006 ve 2007 yıllarında yaklaşık 34 milyar $ tutarında sağlanmasının temel nedenleri ise, enflasyon konusunda son 30-35 yıllık süreçte en iyi gelişimin sağlanmış olması, faiz oranlarında sağlanan istikrar, döviz kurunda belirsizlik ortamının ortadan kalkması, ekonomide sürdürülebilir bir gelişme sağlanmasıyla birlikte siyasal yönden sağlanan istikrar ve uluslararası gelişmeler olarak gösterilebilir. Yabancı sermayenin yanında ciddi düzeyde özelleştirme gelirleri sağlanması iktisadi anlamda farklı sonuçlar da doğurmaktadır. Zira doğrudan gelen yabancı sermaye yeni yatırım şeklinde Türkiye’ye giriş yaparken, özelleştirme kanalıyla gelen yabancı sermaye hali hazırda yapılmış olan yatırımların alımında kullanılmaktadır. Özelleştirme gelirleri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde borç ödemelerinde ve kamu açıklarının kapatılması için kullanılırken, yeni yatırımlara dönme imkanı bulunmamaktadır; çünkü özelleştirmenin temel mantığını mali amaçlar oluşturmaktadır. Yabancı sermaye girişlerinin doğrudan yatırım şeklinde sağlanması ise ekonomide çoğaltan mekanizması yoluyla farklı etki yapmaktadır. Özellikle ekonomide alt sektörü oldukça fazla olan yatırım alanlarına giren yabancı sermaye çoğaltan mekanizması sayesinde ulusal gelir üzerinde belli bir zaman diliminde istenen olumlu etkiyi yapabilecektir. Yabancıların ise uygulanmakta olan makro ekonomi politikaları nedeniyle, artık Türkiye’de önceden yapılmış yatırım alanlarına yönelmesi yabancı sermaye kaynaklı büyümeyi daha ılımlı hale getirmektedir.

C- Özelleştirme Uygulamalarından Doğan Kaynaklar Ve Kullanım Alanları:

   1) Özelleştirme Uygulamalarından Sağlanan Kaynakların Değerlendirilmesi:

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun çerçevesinde özelleştirme uygulamaları sonucu doğan kaynaklar, İdare tarafından özelleştirme fonu adı altında izlenmekte ve İdare bu fonun yönetilmesinden sorumlu bulunmaktadır. 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un özelleştirme fonu ve kaynakları başlıklı 9’uncu maddesine göre özelleştirme uygulamaları sonucu sağlanan tüm gelirler ile İdareye devredilen kuruluşlardan elde edilen temettüler ve özelleştirme uygulamaları çerçevesinde ihraç edilecek her türlü menkul kıymet ile diğer kıymetli evrakın satışından sağlanan gelirler, İdareye devredilen kuruluşlara sağlanan finansmandan elde edilen gelirler ve diğer mevzuat ile tahsis edilen kaynaklar ve sair gelirler, ilgili kuruluşların bütçeleri dışında TC Ziraat Bankası’nda kurulmuş bulunan özelleştirme fonunda toplanmaktadır.

1986-2004 dönemine ilişkin olarak uygulamalardan sağlanan kaynakların detayına bakıldığı zaman, en büyük tahsilat kaleminin özelleştirme çerçevesinde gerçekleştirilen satışlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu tahsilatlar içerisinde ise blok satış kalemi en büyük tahsilat aracı olarak kullanılmış özelleştirme yöntemi olarak göze çarpmaktadır. 2004 yılı sonu itibariyle özelleştirme uygulamaları sonucu elde edilen tahsilat 4.485.979.987,13-YTL iken, borçlanma yoluyla sağlanan kaynak düzeyi 3.896.560.643,41-YTL olarak gerçekleşmiştir. Özelleştirme programındaki kuruluşların yurtiçi ve yurtdışı borçlanması konusunda 03.07.2005 tarihli 5398 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi gereğince Özelleştirme İdaresi Başkanlığı yetkili kılınmıştır. Fakat açık olarak belirtilmek ve kamu yararı dikkate alınmak suretiyle ilgili kuruluşlara İdare tarafından yetki devri yapılabilmektedir.

Yıllar

1986-2002

2003

2004

Toplam

(YTL)

(YTL)

(YTL)

(YTL)

ÖZ. UYGULAMALARI TAHSİLATI

2.526.575.282,14

369.056.997,33

1.590.347.707,66

4.485.979.987,13

- Blok Satış Geliri

1.138.478.384,83

54.636.827,31

518.521.507,33

1.711.636.719,47

- Tesis/Varlık Satışı

206.961.898,59

189.389.027,10

573.110.376,98

969.461.302,67

- Halka Arz Geliri

714.708.925,32

0,00

51.797.464,19

766.506.389,51

- Uluslararası Kurumsal Arz Geliri

309.776.836,20

0,00

175.621.870,44

485.398.706,64

- İMKB'de Satış Geliri

120.980.732,74

121.991.007,72

219.394.642,05

462.366.382,51

- Yarım Kalmış Tesis Satışı Geliri

583.270,05

0,00

0,00

583.270,05

- Bedelli Devirler

35.085.234,41

3.040.135,20

51.901.846,67

90.027.216,28

REHİNLİ HİSSE SATIŞ GELİRİ

3.729.756,28

0,00

0,00

3.729.756,28

TEMETTÜ GELİRİ

524.604.634,07

102.786.557,59

305.122.079,74

932.513.271,40

KAP. KUR. VERİLEN BORÇ ANAPARA TAHSİL

16.882.147,68

22.440.000,00

5.318.641,22

44.640.788,90

KAP.  KUR. VER.  BORÇ/TAHVİL FAİZ GELİRİ

6.345.184,71

1.036.944,45

0,00

7.382.129,16

DİĞER GELİRLER

87.222.714,01

25.115.145,39

20.910.196,32

133.248.055,72

BORÇLANMA

1.819.431.229,61

211.520.845,60

1.865.608.568,20

3.896.560.643,41

-Borçlanma (Borç,Tahvil,Bono Vs.)

1.806.804.188,92

155.000.000,00

       1.728.000.000,00

3.689.804.188,92

- Dış Kredi ve Hibe Kullanımı (1)

12.627.040,69

56.520.845,60

137.608.568,20

206.756.454,49

TOPLAM KAYNAKLAR

4.984.790.948,50

731.956.490,36

3.787.307.193,14

9.504.054.632,00

Tablo 2: 1986-2004 Tarihleri Arasında Özelleştirme Uygulamalarından Sağlanan Kaynaklar[13]

2004 yılında ise özelleştirme uygulamalarından sağlanan tahsilat, borç yoluyla sağlanan kaynakların gerisinde kalmış ve sağlanan hasılat 1.590.347.707,66-YTL olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde ise borçlanma düzeyi 1.865.608.568,20-YTL olarak gerçekleşmiştir. Bu kaynak kalemlerinden sonra ise temettü gelirleri en büyük kaynak kalemi olarak dikkati çekmektedir. 2004 yılı sonu itibariyle toplam olarak 932.513.271,40-YTL tutarında temettü elde edilmiştir.

2) Özelleştirme Uygulamalarından Sağlanan Kaynakların Kullanım Alanları:

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinde özelleştirme uygulamalarından doğan fonun kullanım alanlarına ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Adı geçen kanun maddesine göre özelleştirme fonu:

a) İş kaybı tazminatı ödenmesi ve iş kaybı nedeniyle verilecek meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi hizmetlerinin sağlanması amacıyla açılacak hesaba özelleştirme gelirlerinden Kurul tarafından belirlenecek miktarlarda yapılacak ödemeler ile gerektiğinde bu hesaba yapılacak aktarmalarda,

b) (Değişik: 3/7/2005-5398/4 md.) Bu Kanun’un 22’nci maddesi gereğince yapılacak ödemelerde,

c) Bu Kanun’un 24’üncü maddesi gereğince yapılacak ödemelerde,

d) Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların özelleştirilebilir hale getirilmesi amacıyla yapılacak özelleştirmeye hazırlık çalışmalarının gerektirdiği harcamaların karşılanmasında,

e) İdare’ye devredilen kuruluşlarda idari, mali ve hukuki yönden yapılacak düzenlemelerin gerektirdiği giderlerin karşılanmasında,

f) İdare’nin pay sahibi olduğu şirketlerin sermaye artırımlarına katılınmasında,

g) Gerektiğinde, özelleştirme programındaki kuruluşların hisse senetleri ile bu kuruluşlara ait her türlü kıymetli evrakın satın alınmasında,

h) Özelleştirme uygulamalarının yerine getirilebilmesi için gereken her türlü mal ve hizmet alımında,

ı) İdare’ye devredilen kuruluşlara idarece belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde borç olarak finansman sağlanmasında,

i) İdare’nin bütçesi için gerekli miktarların ayrılmasında,

j) Özelleştirilen kuruluşların kalan borçlarının tasfiyesinde,

k) (Mülga: 3/7/2005-5398/11 md.)

l) Mevzuatla İdare’ye verilen sair görevlerin yerine getirilmesinde ve Kurulun özelleştirme ile ilgili olarak belirleyeceği alanlarda,

kullanılır. Kanun hükmünde ayrıca kaynakların kullanım alanlarında, sahip olunan özellikleri nedeniyle öncelik sıralaması da yapılmış bulunmaktadır. Bu esas dahilinde özelleştirme fonunda toplanan gelirlerin kullanımında; iş kaybı tazminatı ödenmesi ve diğer hizmetlerin verilmesine, özelleştirme kapsamındaki kuruluşların özelleştirmeye hazırlanması amacıyla idari, mali ve hukuki yönden yapılacak düzenlemelerin gerektirdiği giderlerin karşılanmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Buna ek olarak 23.05.2000 tarihli ve 4568 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi gereğince özelleştirme fonunun nakit fazlası, Hazine’nin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilir. Özelleştirme fonundan diğer herhangi bir fona aktarma yapılamaz. Ayrıca fonun hesap ve kullanım usul ve esasları ile fon bakiyelerinin nemalandırılmasına ilişkin esas ve usuller, İdare tarafından hazırlanarak Kurul’ca onaylanan yönetmelikle belirlenmektedir.

Özelleştirme fonunun 1986-2004 yıllarına ilişkin kullanım alanlarına bakılacak olursa, fonun 1986-2002 dönemindeki en büyük kullanım alanını %23 düzeyindeki payla özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara ilişkin olarak doğan sermaye iştiraki şeklindeki sermaye katılım payları oluşturmaktadır. Yine bu kapsamdaki kuruluşların ihtiyaçları olan kredilerin, fon bütçesinden kredi şeklinde verilen borçlar, fonun bu dönemdeki en büyük kullanım alanlarından birisi olarak dikkati çekmektedir. Ayrıca özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar dolayısıyla çalışanlara yapılacak yardım zamları, iş kaybı tazminatları, emeklilik primleri ve diğer kapsamdaki kuruluşlara yapılan ödemeler özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara yapılan diğer harcama kalemleri olarak dikkati çekmektedir.

Bu dönemde ayrıca ikinci büyük kullanım alanının, kapsamdaki kuruluşlarla ilgili olarak doğan borç ödemeleri olduğu anlaşılmaktadır. Fakat özelleştirme tahsilatlarının bir tür kamu maliyesi aracı olarak dikkate alındığı en önemli dönemin yine 1986-2002 dönemi olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönem zarfında fondan Hazine’ye aktarılan tutarın 1.273.821.353,97-YTL olduğu anlaşılmaktadır. 1986-2002 döneminde Hazine aktarımlarıyla birlikte kaynakların en çok iç ve dış borç ödemelerinde kullanım konusu edildiği anlaşılmaktadır. Bu iki kalemin yani borç ödemeleri ile Hazine’ye yapılan aktarımlar sonucu kamu kesimi açısından toplam kaynak kaybı 3.026.004.076,14 YTL düzeyinde bulunmaktadır. Sonuç olarak; 1986-2002 döneminde Fon kaynaklarının ciddi düzeyde kamu kesimi için borç geri ödemelerinde kullanıldığı ve sermaye stoğuna ilavelerin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu dönemde özelleştirme uygulamaları ile sağlanan gelir devlet tarafından kamu borç yükünden kurtulma amacıyla iç ve dış borç ödeme aracı olarak kullanılmıştır.

Yıllar

1986-2002

2003

2004

Toplam

(YTL)

(YTL)

(YTL)

(YTL)

ÖZ.KAP.KURULUŞLARA  İLİŞKİN ÖDEMELER

1.895.024.529,81

562.834.407,32

653.679.255,66

3.111.538.192,79

- Sermaye İştiraki

1.174.793.693,06

340.354.164,98

534.502.279,22

2.049.650.137,26

- Kredi Biçim. Verilen Borç

640.291.103,03

203.829.828,55

55.182.502,00

899.303.433,58

- S. Yardım Zammı Ödeme

12.531.740,21

1.711.173,80

0,00

14.242.914,01

- Öz. B. İş Kaybı Tazminatı

17.355.764,81

11.540.670,00

36.240.653,00

65.137.087,81

- Öz. Son. Taz. V.b. D. Pers.

33.391.106,25

4.203.385,67

11.294.143,26

48.888.635,18

- %30 Erken Emekli. Primi

5.312.211,80

1.195.184,32

16.459.678,18

22.967.074,30

- Öz. Gelirinden İlgili Kur. Ö.

11.348.910,65

0,00

0,00

11.348.910,65

ÖZ.  UYG. İLİŞKİN ÖDEMELER

20.951.488,69

7.189.016,09

11.473.119,27

39.613.624,05

- Denetim - Danışmanlık Gid.

7.398.377,52

4.478.921,57

1.932.314,57

13.809.613,66

- İhale İlanı Giderleri

12.344.064,88

2.703.595,82

9.540.804,70

24.588.465,40

- Reklam ve Tanıtım Gider.

583.067,54

6.498,70

0,00

589.566,24

- İMKB'de H. Senedi Alımı

625.978,75

0,00

0,00

625.978,75

BORÇ ÖDEMELERİ

1.752.182.722,24

144.334.706,74

2.804.518.633,26

4.701.036.062,24

- Özel. Bono/Tah. Anapara 

1.057.654.219,43

80.501.689,34

2.268.426.567,54

3.406.582.476,31

- Özel. Bono/Tahvil Faiz Öd.

657.565.457,53

63.833.017,40

536.092.065,72

1.257.490.540,65

- D. Boçlar Faiz/Kur Vergi

36.963.045,28

0,00

0,00

36.963.045,28

DİĞER KULLANIMLAR

1.329.037.005,11

17.719.350,89

36.196.709,86

1.382.953.065,86

- G.Yön.Gid. İdareye Aktarılan

26.345.166,49

7.250.000,00

10.701.911,10

44.297.077,59

- Hazine'ye Aktarma

1.273.821.353,97

0,00

0,00

1.273.821.353,97

- Diğer Kullanımlar

28.870.484,65

10.469.350,89

25.494.798,76

64.834.634,30

TOPLAM

4.997195.745,85

732.077.481,04

3.505.867.718,05

9.235.140.944,94

Tablo 3: 1986-2004 Dönemine İlişkin Özelleştirme Fonunun Kullanım Alanları[14]

2003 ve 2004 yıllarına bakıldığında ise özelleştirme uygulamalarından sağlanan kaynakların yine özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara ilişkin olarak borç ödemelerinde kullanılmaya devam ettiği ve özellikle 2004 yılında 2.804.518.633,26-YTL tutarında borç geri ödemesinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunlara ek olarak 2003 ve 2004 yıllarında ayrıca sağlanan kaynaklardan Hazine’ye aktarımda bulunulmadığı gözlemlenmektedir. Özelleştirme fonunun nakit fazlalarından Hazine’nin iç ve dış borç ödemelerine 1991-2006 döneminde toplam 12.854 milyon $ kaynak aktarımı gerçekleştirilmiş olup, bunun 1.871 milyon $’ı 2000 yılında, 2.660 milyon $’ı 2005 yılında ve 6.751 milyon $’ı 2006 yılında Hazine’ye aktarım konusu olmuştur[15]. Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara ise yine sermaye iştiraki nedeniyle sermaye payı ayrıldığı görülmektedir.

1986-2004 dönemine toplam olarak bakıldığı zaman özelleştirme nedeniyle sağlanan toplam 9.235.140.944,94-YTL tutarındaki kaynağın Hazine aktarımlarıyla birlikte toplam 5.974.857.416,10-YTL tutarındaki kısmının kamu kesimi borç stoğunun azaltılmasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka bakış açısıyla özelleştirmenin devlet politikasındaki rolünün borçlanma politikasının zıttı niteliğinde olduğudur. Bir diğer ifadeyle özelleştirme Türkiye’de diğer gelişmekte olan ülkelerin politikalarında yaşanan mali nedenlere benzer şekilde yüksek seyreden kamu borçlarının alternatifi bir politika olarak uygulanagelmiştir. Sonuç olarak Türkiye açısından bakıldığında özelleştirmenin vergi gelirlerinin yerine konulabilirliği mümkün görülmemekle birlikte, borçlanma politikasının alternatifi olarak görme amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu da gelişmekte olan devletlerin  özelleştirme uygulamalarından beklediği amaçlarla örtüşmektedir.

III-Sonuç:

Türkiye’de yaşanan özelleştirme uygulamalarında en büyük gelir sağlama yöntemi 2006 Eylül ayı itibariyle %71 payla blok satış yöntemi olmakla birlikte, bu yöntemin gelir dağılımı adaletinin sağlanması, sermaye piyasalarının gelişmesi, sermayenin tabana yayılması gibi özelleştirme amaçlarından beklenen amaçları sağlamada yetersiz olduğu aşikardır. Sonuç olarak özelleştirme ana planı mahiyetinde bulunan Master Plan’da yer alan bu amaçlar, Türkiye açısından  ulaşılması güç amaçlar olarak dikkati çekmektedir. Halka arz yöntemi ile sağlanan gelir düzeyinin, tüm gelire olan oranı %13 olarak gerçekleşmiştir. Borsa’da (İMKB’de) satış yöntemi ise diğer özelleştirme yöntemlerinin destekleyicisi olarak işlev görmüştür. Türkiye’de 2006 yılı sonu itibariyle yaklaşık 25,8 milyar $ civarında gelir sağlanmış olup, Orta Vadeli Program (2006-2008) açısından hedeflenen 9 milyar $’lık özelleştirme hedefi, 2006 yılının ilk dokuz ayı itibariyle neredeyse sağlanmış durumdadır.

Özelleştirme gelirleri ile Türkiye’ye doğrudan giriş yapan yabancı sermaye tutarları karşılaştırılacak olursa 1986-2006 döneminde yaklaşık olarak 25.8 milyar $ düzeyinde özelleştirme geliri sağlanmış olup, 1981-2007 döneminde toplam olarak 52.8 milyar $ düzeyinde yabancı sermaye girişi sağlanmıştır. Yabancıları özelleştirme kanalıyla Türkiye’ye çekmek için kullanılan satış yönteminin ise blok satış yöntemi olduğu anlaşılmaktadır. Doğrudan gelen yabancı sermaye miktarı ise 1981-2007 döneminde toplam olarak 52.8 milyar $ olup, yabancı sermaye girişlerinin 42.7 milyar $’ı 2000-2007 döneminde elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre Türkiye son yirmi yıllık süreçte doğrudan gelen sermayenin yaklaşık %50’si düzeyinde özelleştirme geliri sağlamış bulunmaktadır. Fakat özelleştirme yoluyla gelen yabancı sermaye Türkiye’de mevcut yatırımı satın almakta, doğrudan gelen sermaye ise genelde yatırım amacıyla gelmektedir. Bu da doğrudan yatırım amacıyla gelen sermayenin çoğaltan mekanizması ile ulusal gelir düzeyinde önemli artışlar sağlayabileceği anlamına gelmektedir.

Özelleştirme uygulamalarından sağlanan kaynaklara bakılacak olursa, özelleştirme uygulamaları ve borçlanma yoluyla önemli düzeyde kaynak sağlanmakta; bu kaynaklar ise çok büyük oranda özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara ilişkin sermaye iştirak payları ve bu kuruluşlara ilişkin borç geri ödemelerinde kullanılmaktadır. Ayrıca 1986-2002 döneminde özelleştirme gelirlerinden Hazine’ye toplam 1.273.821.353.97-YTL düzeyinde aktarım gerçekleşmiş olup, borç geri ödemeleri ile birlikte kamu açısından yatırım ve üretimden çekilen toplam kaynak miktarı 2004 yılı itibariyle 5.974.857.416.21-YTL düzeyinde bulunmaktadır. Yani bu düzeydeki kamusal kaynak iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmış durumdadır.


[1] Prof. Dr. Öçal, Tezer; “Türkiye Ekonomisi”; Savaş Yayınevi; Ankara 2004; sf (282, 283, 284, 285);

[2]Yrd. Doç. Dr Altay; Asuman; “http://www.manas.kg/pdf/sbd-2-03.pdf”; “Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde Kamu Maliyesi Sorunları Ve Çözüm Önerileri” , Sosyal Bilimler Dergisi; sf(16); Sayı 2; 2001;

[3] www.öib.gov.tr;

[4] www.öib.gov.tr;

[5] Kilci, Metin; “http://ekutup.dpt.gov.tr/KİT/kilcim/ozel6.html”; Türkiye'de Özelleştirme Uygulamaları-6;

[6] Maliye Bakanlığı 2006 Yıllık Ekonomik Raporu; sf (59);

[7]www.öib.gov.tr“;

[8]www.öib.gov.tr“;

[9]www.öib.gov.tr“;

[10] Türkiye Orta Vadeli Programı (2008-2010);

[11] TC Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu; A.g.r.;

[12] Detaylı bilgi için “www.dpt.gov.tr”; Temel Ekonomik Göstergeler;

[13]www.öib.gov.tr “;

[14]www.öib.gov.tr”;

[15]http://www.oib.gov.tr/2006faaliyetraporu.pdf”; sf (30) (toplam rakam kendi hesaplamalarımız sonucu ortaya çıkmıştır);

WeCreativez WhatsApp Support
ADEN YMM