2010-2012 DÖNEMİ ORTA VADELİ MALİ PLAN VE PROGRAMI

KAMU KESİMİ GENEL DENGESİ HEDEFLERİNE YÖNELİK DEĞERLENDİRMELER

Ali ÇAKMAKCI

Hesap Uzmanı

I-GİRİŞ:

Bütçe uygulamaları ile kalkınma planları arasında doğrudan bir bağ kurulamaması, bütçe hedeflerinin tek yılla sınırlı olarak ortaya konması, Avrupa Birliği’ne giriş şartlarının tespit ve takibinin yeteri kadar açıklıkla sağlanamaması bütçe uygulama sürecinin ve hedeflerinin gözden geçirilmesine neden olmuştur. Nihayetinde mali yönetim olgusunun sorgulanabilir hale geldiği bu aşamada “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” 10/12/2003 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmek suretiyle yürürlüğe girmiştir.

Sözkonusu Kanun’la temel olarak kaynak kullanımında etkinliğin sağlanması, mali saydamlık ve hesap verilebilirliğin artırılması hedeflenmiş bulunmaktadır. 2006 yılından itibaren ülkemizde uygulanmaya başlanan çok yıllı bütçeleme sistemi kamu mali yönetiminde öngörülebilirliğin artırılmasında ve saydamlık ilkesinin güçlendirilmesinde önemli katkılar sağlamaktadır. 5018 sayılı Kanun’a bağlı olarak çok yıllı bütçeleme sisteminin etkinliğinin, idarelerin stratejik planlama ve performans esaslı bütçelemeye geçişlerinin tamamlanmasıyla artırılması beklenmektedir. Çok yıllı bütçelemenin başarılı bir şekilde sürdürülmesi bütçe uygulamalarında kamu idareleri arasında gerekli işbirliği ve eşgüdümün sağlıklı bir şekilde yürütülmesine bağlılığı esas alınmıştır.          

Bahsi geçen 5018 sayılı Kanun’un 16’ıncı maddesi çerçevesinde çok yıllı bütçeleme ilkesine bağlı olarak Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan 2010-2012 dönemine ilişkin “Orta Vadeli Mali Plan” Yüksek Planlama Kurulu’nca 18/09/2009 tarih ve 27353 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Bahsi geçen Kanun’a bağlı olarak çok yıllı bütçeleme süreci Bakanlar Kurulu’nun temel politika öncelikleri ile hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri içeren “Orta Vadeli Program”ın Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmesiyle başlamaktadır. Orta Vadeli Programın temelini kamu ve özel sektör açısından öngörülebilirliğin artırılması, çeşitli alanlarda birbirleriyle tutarlı amaç, politika, tedbir ve önlemlerin alınması, uzun vadeli amaçlar doğrultusunda iktisadi ve mali önceliklerin belirlenmesi ile gelişen ekonomik konjuktürlere karşı esnek bir yapı içinde üç yıllık perspektifi dikkate alması oluşturmaktadır.

2010-2012 dönemine ilişkin “Orta Vadeli Program” ise 16/09/2009 tarih ve 27351 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Sözkonusu programın temel iktisadi argümanlarının istikrarlı büyüme, kamu maliyesi dengeleri ile faiz ve enflasyon oranlarının daha sağlıklı bir yapıya kavuşması, büyüme ve istihdam üzerine kurulu olduğu anlaşılmaktadır.

2010-2012 Orta Vadeli Mali Planı, Orta Vadeli Mali Program’la uyumlu olmak üzere gelecek üç yıla ilişkin toplam gelir ve gider tahminleriyle birlikte hedef açık ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içermekte ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanmaktadır. Bu maksatla hazırlanan Orta Vadeli Mali Plan, Orta Vadeli Programda belirlenen temel amaç ve politikaların hayata geçirilmesine yönelik olarak hazırlanan merkezi yönetim bütçe büyüklüklerini ve kurumsal bazda ödenek teklif tavanlarını belirleyen bir belge niteliğindedir.

Orta Vadeli Program ile buna uyumlu olarak hazırlanan Orta Vadeli Mali Plan’da yer alan veriler her şeyden önce bir “öngörü” niteliğinde bulunmaktadır. Öngörü ise genel olarak “bilimsel tahmin” olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla, öngörüyü tahminden ayıran en temel öğe öngörünün dayanaklarının bilimsel esaslara dayalı bulunmasından geçmektedir. Bir başka ifadeyle değişkenler arasındaki ilişkiler bilimsel esas ve usuller ile ortaya konmaya çalışılmaktadır.

Aşağıda yer alan çalışmada 2010-2012 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Plan ve Program kapsamında yer alan proforma niteliğindeki hedeflere yönelik olarak bütçe kavramı çerçevesinde bazı değerlendirmelere yer verilecektir. Ayrıca, 2010-2012 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Plan ve Programı 2009-2011 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Plan ve Program ile birlikte, daha önce gerçekleşmiş dönem sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir.

II-2010-2012 ORTA VADELİ MALİ PROGRAMI KAMU KESİMİ GENEL DENGESİ HEDEFLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER:

Maliye politikası kısa ve uzun vadeli amaçları elde etmek için çeşitli politika araçları ile ekonomik düzene etki eden bir tür mekanizmadır. Bu politikalarla ekonomik istikrarın sağlanması (fiyat istikrarı-tam istihdam), optimal kaynak tahsisi, adaletli gelir dağılımı, kalkınma gibi temel sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır. Daha geniş bir ifadeyle, maliye politikası kısa ve uzun vadede toplumsal olarak optimum refah seviyesine ulaşmak için iktisadi değişkenler yoluyla iktisadi düzene etki eden bir mekanizmadır. Maliye politikası iktisadi düzen üzerindeki etkinliğini ise bir ekonomideki en büyük bilanço niteliğinde olan bütçe ile sağlamaya çalışmaktadır. Bu anlamda bütçe gelir ve giderleri ile birlikte, bütçe dengesinin hangi noktada sağlandığı ekonomi dengeleri açısından önem kazanmaktadır.

Bütçe üzerinde sağlanmaya çalışılan denge olan “kamu kesimi genel dengesi” belli bir dönemde kamunun gelir, gider, tasarruf ve yatırımları ile gelir ve gider farkının hangi kaynaklardan karşılandığını göstermektedir.

2010-2012 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Programa göre Türkiye nezdinde temel ekonomik hedeflere bağlı olarak merkezi yönetim bütçe dengesi ile faiz dışı fazlasının aşağıdaki gibi sağlanması hedeflenmektedir[1]:

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi ve

Faiz Dışı Fazlası 

2010

2011

2012

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi (Milyon TL)

-50.034

-45.123

-39.083

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi / GSYH (%)

-4,9

-4,0

-3,2

Faiz Dışı Fazla (Milyon TL)

6.716

10.077

16.317

Faiz Dışı Fazla / GSYH (%)

0,7

0,9

1,3

Program Tanımlı Bütçe Büyüklüklerinin GSYH’ye Oranı (%)

2010

2011

2012

Merkezi Yönetim Bütçesi Gelirleri

21,4

21,4

21,4

Merkezi Yönetim Bütçesi Faiz Dışı Giderleri

22,2

21,6

21,0

Merkezi Yönetim Bütçesi Faiz Dışı Fazlası

-0,8

-0,2

0,4

2010-2012 dönemine ilişkin merkezi yönetim bütçesinin üç yıllık öngörüsünü ortaya koyan tabloya göre merkezi yönetim bütçe dengesinin istikrarlı bir şekilde dönem içerisinde (50.034-milyon TL)’den (39.083-milyon TL)’ye düşmesi hedeflenmektedir. Hedeflenen bu bütçe açığındaki mutlak anlamdaki azalışla birlikte, programın büyüme eksenli planlamasına da bağlı olarak bütçe dengesinin ulusal gelire olan oranının 2010 bütçe yılında (%4,9), 2011 bütçe yılında (%4,0) ve 2012 bütçe yılında ise (%3,2) olması beklenmektedir.

Program dönemi boyunca bütçe açığının ulusal gelire olan oranına ilişkin düşüsün, program dönemi boyunca hedeflenen ulusal gelir artışının aşağında kaldığı anlaşılmaktadır[2]. Bu durumu ekonominin “uyum sorunu” olarak mütalaa etmek mümkün bulunmaktadır. Zira, ekonominin genişleme döneminde bütçe gelirleri ekonomik aktiviteye  daha fazla duyarlı bulunmakla birlikte, bütçe giderlerine aynı esnekliği atfetmek mümkün bulunmamaktadır.

Burada öncelikle ifade edilmesi gereken en temel öğenin “bütçe açığı” kavramı olduğu anlaşılmaktadır. Bütçe açığı kavramı ile ifade edilen unsur bütçenin gelir ve gider dengesinin hem zaman yönünden hem de miktar yönünden tam senkronize olmamasından kaynaklanmaktadır. Açık bütçe politikası özellikle bir durgunluk döneminde beklenilen istikrar politikası olmakla birlikte, çok yönlü ve karmaşık birçok sorunu da (enflasyon, gelir dağılımı, faiz oranı ve yatırım) beraberinde getirmektedir. Fakat, bugün dünyada bütçenin açık vermesinden ziyade, bütçe açıklarının taşınabilirliği daha geniş ve önemli bir sorunu teşkil etmektedir. Özellikle bütçe açıklarının ulusal gelire olan oranı oldukça önemli bir anlam taşımaktadır. Bilindiği üzere devleti gerçek ve tüzel kişilerden ayıran temel özellikleri nedeniyle devlet farklı bir ekonomi felsefesini bünyesinde barındırmaktadır. Zira, devletin çok önemli mali ve para politikaları ile ekonomi üzerinde etkileri ve etkinliği bulunmaktadır. Sonuç olarak, devletin ekonomi mantığı gerçek ve tüzel kişilerin ekonomi mantığından daha geniş bir kapsama sahip olması yönünden ayrılmaktadır. Dolayısıyla, bütçe açığı kavramını salt basit bütçe mantığı içerinde değerlendirme doğru bulunmamaktadır.

2009-2011 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Programı’nda ise Türkiye nezdinde temel ekonomik hedeflere bağlı olarak merkezi yönetim bütçe dengesi ile faiz dışı fazlasının aşağıdaki gibi sağlanması hedeflenmişti[3]:

2009-2011 Dönemi Mali Programı

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi ve Faiz Dışı Fazlası

2009

2010

2011

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi (Milyon YTL)

-15.548

-15.920

-23.042

Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi / GSYH (%)

-1,4

-1,3

-1,7

Faiz Dışı Fazla (Milyon YTL)

41.202

38.872

36.949

Faiz Dışı Fazla / GSYH (%)

3,7

3,1

2,6

Yukarıda yer alan tabloda 2009 yılı merkezi yönetim bütçe açığının GSYH’ye olan oranının (%1,4) olarak gerçekleşeceği, bu oranın 2010 yılında (%1,3)’e düşeceği ve 2011 yılında ise (%1,7) oranında gerçekleşeceği tahmin edilmiştir[4].  Fakat, nihai programda bu oranın 2010 yılı için (%4,9) ve 2011 yılında (%4,0) olarak gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Dikkat edileceği üzere bütçe açığının ulusal gelire olan oranı konusunda her iki plan arasında ciddi bir sapmanın bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, hedef tayini konusunda verilen kararların yetersizliğini ve ulusal ekonominin dışsal şoklara ne kadar hazırlıksız durumda olduğunu ifade etmesi yönünden önemli bulunmaktadır. Ayrıca, program dönemi boyunca “Bütçe Dengesi/GSYH” konusunda planlanan bu oranlara göre Avrupa Biriliği’ne giriş sırasında dikkate alınan Maastricht kriterlerinde aranan %3 oranı aşılmış olacaktır. Bununla beraber, bir önceki Plan’da 2011 bütçe yılında merkezi yönetim bütçe açığının 2009 ve 2010 dönemlerine nazaran önemli düzeyde artması beklenmektedir. Zira, sözkonusu dönemde bütçe açığının 2010 yılına göre yaklaşık %44 düzeyinde artması hedeflenmişti. 2010-2012 dönemi Mali Planı’nda ise bütçe açığının yeni koşullara uygun olarak revize edildiği anlaşılmaktadır.

Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK tarafından 17/09/2009 tarafından düzenlenen 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkındaki basın toplantısında ise 2009 yılında bütçe kalemlerinin gerçekleşme tahminlerinin aşağıdaki gibi olduğu ifade edilmiştir[5]:

Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri (Tahmini)

266 milyar 752 milyon TL,

Merkezi Yönetim Bütçe Gelirleri (Tahmini)

203 milyar 928 milyon TL,

Bütçe Açığı (Tahmini)

62 milyar 824 milyon TL,

Faiz Dışı Açığı (Tahmini)

7 milyar 324 milyon TL,

Buna göre; 2009 yılında gerçeklemesi beklenen bütçe açığının hedeflerin yaklaşık 4 katı kadar olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum ise bütçe giderlerinin %2,9 artmasına, bütçe gelirlerinin ise %18 oranında azalmasına bağlanmaktadır. Dikkat edileceği üzere bütçe hedeflerinin oldukça fazla uzağında kalınmasının temel nedeninin vergi gelirlerinin önemli düzeyde azalması olduğu anlaşılmaktadır. Aynı gelişmeleri bütçe harcamaları için ifade etmek mümkün bulunmamaktadır. 2009 yılı sonu itibariyle bütçe açığının 10,4-milyar TL’den 62,8-milyar TL’ye çıkması beklenmektedir. Bahsi geçen bütçe açığının milli gelire oranı ise yapılan açıklamaya göre % 6,6’ya tekabül etmektedir.

2010-2012 dönemine ilişkin Mali Plan’a göre program tanımlı merkezi bütçe gelirlerinin GSYH’ya olan oranının program temelinin büyüme odaklı olmasına karşın dönem boyunca %21,4 olması hedeflenmektedir. Merkezi yönetim bütçe giderlerinin ulusal gelire olan oranının ise yine dönem içerinde %22,2’den %21’e düşmesi beklenmektedir.

Maliye politikası yönünden ekonomi hedeflerinden en önemlisi ise hiç kuşku yok ki faiz dışı fazla hedefidir. Sözkonusu iktisadi değişkenin ekonomi kuramında bütçe açığının taşıdığı önemden daha fazla önem taşıdığı iktisadi yazında oldukça fazla bilinen bir gerçektir. Ekonomi hedeflerinin temel taşlarından biri olan faiz dışı fazlanın GSMH’ya olan oranı çok önemli bulunmaktadır.

Faiz dışı fazla”; bütçenin toplam gelirleriyle, bütçeden yapılan faiz ödemeleri yok sayıldığında geriye kalan harcamalar arasındaki farktır. Kısaca toplam harcamalardan faiz harcamaları çıkarıldığı zaman, gelirin gideri karşılayıp karşılayamadığını gösterir. Faiz dışı fazlayı “birincil açık” olarak ta nitelendirmek mümkün bulunmaktadır. Zira, birincil açık faiz şeklindeki bütçe giderlerinin de dâhil olduğu, dolayısıyla daha önceki bütçe açığı finansmanı nedeniyle bugün katlanılan açığı ifade etmektedir. Bu durum ise kamu otoritesinin tam anlamıyla kontrolünde bulunmayan bir bütçeyi ve varsa bütçe açığını ifade etmektedir. Bu bütçe açığı daha önceki bütçe açıklarının sonucu, ilerideki bütçe açıklarının ise nedeni durumunda bulunmaktadır. Sonuç itibariyle, bütçe harcamaları arasından faiz giderlerinin dışlanmasıyla ortaya çıkan açık (fazla) kontrol edilebilen bütçe açığını ifade etmekle birlikte, sözkonusu durum tam anlamıyla faiz dışı fazlayı da ifade etmektedir.   

1994 yılından 2009 yılına kadar vazgeçilmez bir bütçe disiplin aracı olan faiz dışı fazla, kamu kesimi borçlarının sürdürülmesinde ve bu yöndeki bekleyişlerde önemli bir araç konumunda bulunmaktadır. Bütçe içerisinde faiz gideri gibi kontrol edilemeyen bir kısmın büyümesi halinde hedef faiz dışı fazla ancak yeni vergi gelirleri sağlanarak, vergi kapasitesi artırılarak ya da diğer harcama kalemlerinde sağlanacak tasarruflar yoluyla elde edilebilecektir. Bir başka yol ise bu varsayımların tamamının bulunduğu bir alternatifi içermektedir. Faiz dışı dengenin pozitif bakiye vermesi ise, yani bütçe gelir ve giderlerinin faiz harcamaları dikkate alınmadığında fazla vermesi, bu tutarda kamu borcunun ödenebilinmesi bağlamında önemli bulunmaktadır. Faiz dışı fazla hedefinde başarılı sonuçlar elde edilmesi bir yandan kamu maliyesinde yaşanan disiplinin varlığına; bir diğer yandan ise ekonominin kararsız bir büyüme modelinden sürdürülebilir bir ekonomik büyüme modeline geçişi olarak düşünülebilir. Zira, faiz dışı fazla hedefinden beklenen kamu borçlarının döndürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Piyasalar tarafından bu hedefin sağlanabileceği yönündeki bekleyişler piyasada kararların daha sağlıklı alınmasına ve piyasaların dengelerinin bozulmamasına neden olabilecektir[6].

2010-2012 dönemi Orta Vadeli Mali Plan’a göre “faiz dışı fazla” konusunda ise bütçe açığının aksi yönde bekleyişler bulunmakta, bir başka ifadeyle Orta Vadeli Mali Plan’da faiz dışı fazla hedefinde hem miktar olarak, hem de ulusal gelire oranı olarak istikrarlı bir artış hedeflenmektedir. Buna göre; 2010 bütçe yılında faiz dışı fazlanın 6.716-milyon TL (ulusal gelire oranı %0,7), 2011 yılında 10.077-milyon TL (ulusal gelire oranı %0,9) ve 2011 yılında 16.317-milyon TL (ulusal gelire oranı %1,3) olarak gerçekleşmesi hedeflenmektedir. Belirlenen faiz dışı fazla hedefinin kamu borç stokunun düşüş eğilimini sürdürmesini ve AB tanımlı brüt kamu borç stokunun GSYH’ye oranının Mali Plan dönemi sonunda %49’dan %47,8 seviyesine düşürülmesini sağlaması beklenmektedir. Program dönemi boyunca “Kamu Borcu/GSYH” konusunda planlanan bu oranlara göre Avrupa Biriliği’ne giriş sırasında dikkate alınan Maastricht kriterlerinde aranan %60 oranının aşılmamış olması planlanmaktadır. Ayrıca bu durumun borçlanma faizlerinin aşağıya çekilmesine de yardımcı olması hedeflenmektedir.

Gerçekleşen rakamlar itibariyle faiz dışı fazlanın ulusal gelire olan oranının 2007 yılında %3,5 olarak gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Faiz dışı fazla miktarının 2008 yılında ise 33.592-milyon YTL[7] olduğu ve bunun da ulusal gelire olan oranının %3,8 olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuçlara bakıldığında faiz dışı fazla konusunda 2007 ve 2008 bütçe sonuçlarının oldukça başarılı olduğu ifade edilebilir. 2009-2011 Mali Plan döneminde ise GSYH’ye oranı açısından 2009 yılında % 3,7, 2010 yılında %3,1, 2011 yılında ise % 2,6 oranında faiz dışı fazla hedeflenmiştir. Bu döneme ilişkin faiz dışı fazla hedeflerinin nihai planda revize edildiği anlaşılmaktadır. 2007 yılına ilişkin faiz dışı fazla dengesinin ise 34.848-milyon YTL tutarında sağlandığı anlaşılmaktadır. 2005 yılında sözkonusu denge 37.563-milyon YTL iken, 2006 yılında ise 41.320-milyon YTL olarak gerçekleşmiştir[8] [9]

III-SONUÇ:

2007 yılında ABD konut piyasasında başlayan finansal kriz zaman içerisinde tüm dünyada olumsuz etkiler bırakmıştır. Bilindiği üzere, yaşanan olumsuz ekonomik koşullar neticesinde 2008 yılından itibaren çok sayıda gelişmiş ülke ekonomisi iktisadi anlamda daralma sürecine girmiş ve IMF kaynaklarına göre daralma sürecinin 2009 yılı itibariyle özellikle Euro bölgesi olmak üzere gelişmiş ülke grupları itibariyle devam etmesi beklenmektedir. Fakat, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde ise yüksek oranlı büyümelerin devam etmesi beklenmektedir. Ekonomide yaşanan finansal orjinli bu krizin etkileri mali anlamda kendisini en çok bütçe sonuçlarında göstermiştir. Tüm dünya ülkeleri yaşanan bu gelişmeler neticesinde bütçe hedeflerini revize etmiştir. Benzer bir durumun ülkemiz açısından da yaşandığını ifade etmek mümkün bulunmaktadır. Genel iktisadi koşullarda yaşanan bu olumsuz gelişmeler neticesinde Türkiye’de büyüme öngörüsünü 2009 bütçe yılı itibariyle küçülme yönünde revize etmiştir. Ayrıca, 2009-2011 Orta Vadeli Mali Planı’na konan hedeflerin yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle bugün itibariyle tam anlamıyla başarısızlıkla sonuçlandığı anlaşılmaktadır.

2010-2012 dönemi Orta Vadeli Mali Planı ise bugünkü iktisadi koşullara uyarlanmış olarak bütçe açığının azalışı ile birlikte faiz dışı fazlasının artışına yönelik hedefleri bünyesinde barındırmaktadır. Planın temeli büyüme kavramına bağlanmakla birlikte, hedeflenen büyüme oranlarının oldukça yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bir an için 2010 yılında bir önceki dönemde oldukça fazla küçülmüş bir ekonominin hedeflenen büyümeyi gerçekleştirmesi düşünülse bile, 2011 ve 2012 hedeflerinin oldukça iddialı hedefler olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu büyüme öngörüsünün genel olarak dünya ekonomisinin ve Euro bölge ekonomisinin önemli düzeyde küçülmesinin beklendiği bir döneme tesadüf etmesi bir başka önemli noktadır. Dolayısıyla, büyümenin kaynaklarının da bu noktada ayrıca sorgulanması gerekecektir.

Elbette ki, kısa vadede her ekonominin çıkabileceği bir minimum bir de maksimim nokta bulunmaktadır. Ekonomi kısa vade içerisinde bu noktalar arasında çevrimsel dalgalanmalar (salınımlar) yapmaktadır. Çevrisel dalgalanmaların süresi, niteliği ve kapsamı ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri, arz yapıları, teknoloji ve beşeri kaynakları, alınan mali tedbirler ile bu tedbirlerin ekonomi ajanları tarafından algılanma süresi gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak ülkeden ülkeye değişmektedir. Özellikle aşağı yönlü çevrimsel dalgalanmalarının süresinin kısaltılması için özel kesime ve kamu kesimine önemli görevler düşmektedir. Genellikle bu dönemlerde hem kamu hem de özel kesim tarafından uygulanan kabaca “kemerleri sıkalım” politikası resesyonist süreci daha da fazla uzatmaktan başka sonuç doğurmamaktadır. Bu durum gerçek kişiler için geçerli olan “tasarruf paradoksu” olgusunun genel ekonomi kuralları açısından istenmeyen durumlar yaratabileceğini ifade etmektedir. Sonuç olarak, iktisadi daralma sürecinin kısaltılmasına yönelik olarak devletle birlikte özel kesime de önemli görevler düşmektedir.


[1] http://www.bumko.gov.tr/;

[2] Programa göre GSYH büyümesi 2010 yılı için %3,5; 2011 yılı için %4 ve 2012 yılı için %5 olarak hedeflenmiştir.

[3] 2009-2011 dönemi Orta Vadeli Mali Programa ve Plana ilişkin bilgiler “http://www.bumko.gov.tr” internet adresinden edinilmiştir.

[4] 2009-2011 dönemine ilişkin Orta Vadeli Mali Plan’da 2009 yılına ilişkin GSYH hedefi 772.690-milyon Dolar, 2010 yılı için 830.179-milyon Dolar ve 2011 yılı için 900.567-milyon Dolar olarak belirlenmiştir.

[5] http://www.maliye.gov.tr/;

[6] Çakmakcı, Ali; “Mevcut KİT’ler ve Özelleştirme Kapsamında Bulunan Kuruluşlara İlişkin Özelleştirme Öncesi Ekonomi ve Kamu Maliyesi Bağlamında Değerlendirmeler”; Vergi Dünyası Dergisi; Sayı: 329, Haziran 2008;

[7] http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/aylikbutceraporu_aralik_V14_20_1_09.doc;

[8] 2006 yılından itibaren konsolide bütçe kavramı yerine merkezi bütçe kavramının kullanıldığının bilinmesinde fayda bulunmaktadır.

[9] http://www.maliye.gov.tr/, “Aralık 2007 Bütçe Uygulama Sonuçları”;

WeCreativez WhatsApp Support
ADEN YMM