- İZAHA DAVET- DÜZENLEMESİ İLE İNDİRİMLİ VERGİ ZIYAI CEZASI UYGULAMASI
Ali ÇAKMAKCI
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
I-GİRİŞ:
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilerek Meclise sevk edilen “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM Genel Kurulu’nda birkaç gün önce görüşülerek yasalaşmıştır. Mecliste Kabul edilen Kanun hali hazırda Resmi Gazete’de yayımlanmamıştır.
Kanun koyucunun vergi profesyonelleri ve uygulayıcıları için getirdiği yeniliklerden biri hiç kuşku yok ki vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işleminden önce idarenin bazı özel durumlarda mükelleflerden bilgi istemesi hususudur.
Bu kapsamda, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun Mülga 370. Maddesi “İzaha Davet” başlığı ile Adı Geçen Kanunun 22. Maddesi ile yeniden düzenlenmiştir.
Esasen yeni bir kavrammış gibi algılansa da, vergi hukukuna ilişkin eski düzenlemelerde izaha davet uygulamalarının benzerlerine tanık olduğumuzu ifade edebiliriz.
Örneğin; 66 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin C-“Ortalama Kâr Haddi Esası Yönünden Yapılacak İşler” (193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 111. maddesinde yer alan Ortalama Kar Haddi Esası, sadece beyan edilen karın doğruluk derecesini tahkik eden bir metotdur. Bu metodun amacı gerçek kazançlarının saptanmasıdır. Bu müessesenin işlerliğinin sağlanabilmesi için beyan edilen gelirin, ortalama kar hadlerine göre düşük bulunması üzerine Yasanın öngördüğü süre içinde yükümlülerin açıklama yapmaya davet olunmaları usulü bir işlemdir.) bölümünde “Gelir Vergisi Kanununda 484 sayılı Kanunla yapılmış olan değişiklikler, mükelleflerin 1963 takvim beyanlarına da uygulanacağı ve beyannamelerinde bildirilen gayrisâfi kazançları, bu esasa göre tesbit olunacak kazançlara nisbetle 1000 lirayı aşan miktarlarda düşük olanlar, düşüklük sebeplerini, izaha davet olunacaklardır.
Bu suretle izaha davet işlemleri en geç Eylûl/1964 ayı sonuna kadar ikmal ve intaç edilmelidir. Ancak ortalama kâr hadlerinin henüz tesbit edilmediği illerde tesbit işinin, bu konudaki Bakanlık emirleri gereğince sür'atle sonuçlândırılmâsı bu gibi illerin en geç Aralık/1964 ayı sonunda izaha davet işlemini ikmal ve intaç etmeleri uygun görülmüştür.” İfadelerine ve aynı Tebliğin B) İşletme Giderlerinin Tesbiti bölümünde yine aynı kavramlara yer verilmiş; 5. Mükelleflerden İzahat İstenilmesi Ve İzahatın İncelenmesi bölümünde ise “Haklarında ortalama kâr haddi esasına göre işlem yapılacaklardan bu tebliğe ilişik formüle göre izahatta bulunulması istenilir. Mükellefler için cevap süresi, mükelleflerin durumuna, izah olunacak hususların hacmine göre vergi dairesince tâyin olunur. Mükellef, tâyin olunan süre içinde yazılı olarak gerekli izahatı vermiş ise, bu izahat ve varsa bağlı belgeler mükellef dosyasına konularak incelenmek üzere bu izahatları incelemekle yetkili kılınan Komisyona tevdi olunur. “ hükümleri bulunduğuna tanık olmaktayız.
Görüldüğü üzere, her ne kadar çalışmanın konusunu oluşturan düzenleme ile birebir uyumlu olmasa da, İzaha Davet düzenlemesi çok ta vergi uygulamalarına uzak bir kavram değildir. Maliye Bakanlığı, geçmiş dönem uygulamalarında mükellefleri izahata davet ederek süreci yönlendirmiştir.
II-İZAHA DAVET MÜESSESESİ:
Kanuna göre izaha davet uygulaması; “ilgili makamlar” tarafından bir vergi zıyaına ilişkin yapılmış ön tespitler söz konusu olduğunda, vergi incelemesine ya da takdir komisyonuna sevk işlemine başvurulmadan önce, mükelleften yazılı olarak izahat istenmesi ve yapılan izahın yeterli görülmesi halinde herhangi bir vergi incelemesine ya da takdire sevk işlemine başvurulmamasını öngörüyor.
Kanun lafzında geçen “yetkili makamlar”, “vergi zıyaına neden olan durumlar” ve “ön tespitler” ifadeleri üzerinde özel durulması gereken durumları teşkil etmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 370. Maddesine konulan İzaha Davet hükmü özetle aşağıdaki teknik detaylara dayanmaktadır:
1-İzahta Bulunulan Tarihten İtibaren 15 Gün Kanuni Süre İçinde Hiç Verilmemiş Beyanların Verilmesi,
2-Eksik Veya Yanlış Beyanların Düzeltilmesi/Tamamlanması,
3-Ödeme Süresi Geçmiş Vergi Veya Vergi Kısımları İçin Ödemenin Geciktiği Her Ay Ve Kesri İçin 6183 Sayılı AAATUK’nun 51. Maddesinde Belirtilen Oranda Gecikme Zammı İle Birlikte “Aynı Sürede” Ödenmesi,
Şartları Aranmaktadır.
Asli Şartlarının Tamamının Gerçekleşmesi Durumunda %20 Oranında Vergi Zıyaı Cezası Kesilecektir.
DÜZENLEMEYE ELEŞTİRİLER:
1-Ön Tespit Aşamasında Fiili Bir Vergi İncelemesi Başlamadığından Pişmanlık Ve Islah Uygulamasından Yararlanılabilir Mi?
Kanun düzenlemesine göre izaha davet için vergi incelemesi veya takdir komisyonuna sevkten önce idare tarafından bir tespitin yapılması gerekmektedir.
Buna karşın, bir vergi incelemesi süreci resmi bir yazı ile mükellefin bilgilendirilmesi ile başmaktadır.
VUK’un 371. Maddesinde yer alan pişmanlık ve ıslah müessesine göre beyana dayanan vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber vermesi hâlinde, haklarında aşağıda yazılı kayıt ve şartlarla vergi ziyaı cezası kesilmez. Bu şartlardan bir tanesi ise haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde her hangi bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olmasıdır.
Yalnız, pişmanlık-ıslah müessesini kesen olgulardan bir tanesi vergi zıyaına neden olan olayın/hukuki durumun “herhangi bir vergi incelemesi” nin başlamasından veya “o olayın takdir komisyonuna sevkinden” sonra mükellef tarafından bildirimin gerçekleşmiş olmasıdır.
Bu durumun;
-bir tedvin zaafı mı olduğu,
-yoksa gerçekten mükellefin herhangi bir nedenle vergi incelemesine tabi olması,
-mükellefin tespit konusu olayın olduğu hesap döneminden başka dönemlerin vergi incelemesine alınmış olması veya,
-herhangi bir nedenle veya dönemle ilgili olarak takdir komisyonuna sevk edilmesinin,
indirimli ceza uygulamasına etki edip etmeyeceği çok tartışılacak ve muhtemelen yargı safhasında çözüme kavuşturulacak konular arasında durmaktadır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere pişmanlık-ıslah müessesini herhangi bir vergi incelemesi kesmektedir. Bu durumda VUK Kapsamında bir Vergi İncelemesinden Ne Anlaşılması Gerektiği de ortaya konulmalıdır.
213 sayılı VUK’un 140. Maddesine göre Vergi İncelemesi Yapanlar, yaptıkları inceleme sırasında aşağıdaki esaslara uymaya mecburdurlar denilip, incelemeye tabi olana, bunun mevzuunu işe başlamadan evvel açık olarak izah edileceği, vergi incelemesine başlanıldığı hususunun bir tutanağa bağlanarak bir örneğinin nezdinde vergi incelemesi yapılana verileceği, ayrıca, tutanağın bir örneğini bağlı olduğu birime, diğer örneğini de ilgili vergi dairesine gönderileceği ve diğer usulü konular yasal düzenlemeye konu edilmiştir.
213 sayılı VUK’un 135. Maddesine göre Vergi İncelemesi; Vergi Müfettişleri, Vergi Müfettiş Yardımcıları, ilin en büyük mal memuru veya vergi dairesi müdürleri tarafından yapılır. Gelir İdaresi Başkanlığının merkez ve taşra teşkilatında müdür kadrolarında görev yapanlar her hal ve takdirde vergi inceleme yetkisini haizdir.
Bu kişilerin imzasını taşımayan ön tespit yazıları her hal ve şart altında zaten pişmanlık müessesinden yararlanmayı engelleyemeyecektir.
2-Uzlaşma Uygulaması İle Cezalar İnerken Mükelleflerin Hangi Gerekçelerle Bu Sistemden Yararlanmaları Beklenebilir?
Bir başka önemli konu ise bugün neredeyse taşra dahil tüm uzlaşma komisyonlarında -özel durumlar hariç- uzlaşma oranları benzer iken, mükelleflerin gönüllü uyum olarak bu sistemden yararlanmalarını beklemek te sorgulanması gereken bir başka konudur.
Uzlaşma ile mükellefler hali hazırda belki de daha uygun koşullarda uzlaşma imkanına sahip iken, neden bu tespite dayalı olarak düzeltme beyanında bulunacakları özel bir durumu temsil etmektedir.
Bu durum, belki mükelleflerin bu tespitle ilişkili olarak vergi incelemesine sevk edilmeyeceği gerekçesine dayandırılsa da, zaten mükelleflerin bu düzeltmeyi yapmaları ileride tekrar inceleme geçirmeyecekleri bir durumun bulunmadığı gerçeğini de ortadan kaldırmamaktadır.
Sonuç itibariyle, izahata davet neden sonuç ilişkisi içerisinde hiçbir anlam ve değer taşımayan uygulama olarak yorumlanabilir.
3-İndirimli Ceza Uygulamasından Sahte Veya Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullananlar Belli Sınırlar Dahilinde Yararlanırken, Düzenleyiciler Yararlanamayacaktır:
Kanun düzenlemesine göre sahte veya muhteviyatı itibariyle belge kullananlar, belli sınırlar dahilinde, indirimli ceza uygulamasından yararlanırken bu belgelerin düzenleyicileri hiçbir şekilde bu haktan yararlanamayacaktır.
Ayrıca, VUK’un 359. Maddesinde yer alan diğer nitelikli cezai unsurlara tabi fiili işleyenler için bu uygulamaya imkan bulunmamaktadır.
İştirak edenler için uygulanıp uygulanmayacağı ise açık değildir. Kanun lafzında aksine bir belirleme bulunmamaktadır.
4-Verginin -Zıyaı Uğratılmış Olması- Arandığından Vergi Aslına Bağlı Olmayan Cezalar İçin Uygulanmayacağı Anlaşılmaktadır:
Kanun lafzına göre verginin zıyaı uğratılmış olabileceğine dair harici karineler ön tespit için öncü koşul olduğuna göre, izaha davet sadece ve sadece “vergi zıyaı cezası” yaratan hususlar için uygulanacaktır. Vergi zıyaı ve cezası ise VUK’un 341. ve 344. Maddelerinde tanımlanmıştır.
Bir başka konu ise tespit neticesinde zarar mahsubu vs gibi durumlar nedeniyle veya Devreden KDV nedeniyle vergi zıyaı çıkmaz ise ne olacağıdır. Bu durumda mükellef sadece beyanlarını düzeltmekle yetinecektir.
5-SMİB Kullanıcılarında Sınır Konulması Hukuki Açıdan Çok Önemli Sorunlar Doğurabilecektir:
Kanun lafzına göre ön tespitlerde SMİB “kullanımına” ilişkin tutarlarının her bir belge itibariyle 50.000-TL yi geçmemesi ve mükellefin ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5 ini aşmaması durumunda izaha davet mümkün olabilecektir.
Buna göre, mükelleflerin belli sınırlar dahilinde kullandığı tespit edilen sahte belge ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin indirimli ceza uygulamasından yararlanmalarına imkan tanınmıştır.
Bir başka konu ise paranın zaman değeri kavramı göz önüne alınarak mükelleflerin sahte veya muhteviyatı itibariyle belge kullanmalarının mantıklı iktisadi gerekçelerini ortaya koyabileceği durumlarıdır.
Ayrıca, mükellef yakalanmadığı sürece böyle bir belge kullanımının faydalarından istifade edebilecektir.
6-İdarenin Elindeki Harici Karineler Neler Olacaktır:
Kanun maddesinin gerekçesine göre idare (yetkili olanlar) ön tespiti harici karinelere dayandıracaktır. Yalnız, bu harici karinelerin neler olduğu konusunda kanun lafzı ve gerekçesinde açık bir belirleme yoktur. Maliye Bakanlığı, elbette elindeki yasal bilgi ve belgelerle harici bir araştırma yapacak olup, bilgi toplama hükümleri kapsamında edindiği kira, tapu, banka kredisi, sigorta gibi bilgileri değerlendirip çarpraz kontrol sonucunda mükelleflerden izahat isteyebilecektir.
Maliye Bakanımız Sayın Naci AĞBAL da ifadelerinde[1] açıkça bu konuya dikkat çekmiştir. Yalnız, hali hazırda zaten bu bilgiler ile tarhiyatlar yapılırken, salt vergi incelemesi yapmamak adına böyle bir düzenleme ne kadar mantıklı olacaktır zaman içerisinde göreceğiz.
Ayrıca, bir vergi incelemesinde vergi incelemesine yetkili olan kişinin, başka bir şirket veya şirketlerde böyle bir vergi kaçırıldığına veya vergi zıyaına uğratıldığına dair tespiti olursa, bu durumda da izaha davet olacak mıdır?. Veya böyle bir tespit vergi incelemesi yerine mükellefler arasında haksız uygulamalara neden olacak mıdır?
Bu soruların uygulamaların idare tarafından nasıl yönlendirildiği dikkate alınarak cevaplanacaktır.
7-Harici Karineler Fiilen “Nereden Buldun” Sorusuna Yönelebilir Mi?
Kamuoyunda okuduğumuz birçok makalede bu durumun -nerden buldun- sorusunu gündeme getireceği hususlarına yer verildiğine tanık olmaktayız.
Zira,
1-Bahsi geçen kanun düzenlemesi ile yeni bir re’sen tarhiyat konusu uygulamaya konulmamakta,
2-Yeni bir vergi inceleme tekniği ortaya konulmamakta,
3-İdareye herhangi bir şekilde farklı bilgi sağlayan mekanizma temin edilmemekte;
4-213 Sayılı Vergi Usul Kanunun 3. Maddesindeki delillendirme kuralının hali hazırda değiştirilmediği,
5-Bu bilgilerin zaten idarenin elinde olduğu/olabileceği ve,
6-Tartışma konusu yasal düzenleme dikkate alındığında,
nereden buldun sorusunun hukuken ve mantıken mümkün olmadığını düşünmekteyiz.
Bu durumda, sadece idarenin iş yükünü azaltmak, vergiye gönüllü uyumu artırmak için ve vergi tahsilatını hızlandırmak için getirilen düzenleme bu -mantıksız soruya- hiçbir gerekçe oluşturmamaktadır.
8-Bir Vergi İncelemesinden Sonra Tespit Olursa İzahat Olabilir Mi?
Bir başka durum ise mükellef vergi incelemesi geçirdikten daha sonra (tam/sınırlı vs) konu İdare tarafından tespit edilirse mükellefe izaha davet şeklindeki bu hakkının sunulup sunulmayacağı durumudur.
Örneğin, tam veya sınırlı inceleme geçirmesine rağmen karşıt incelemelerde tespit edilemeyen bir sahte belge veya muhteviyatı itibariyle kullanımı veya başka bir olaya veya hukuki duruma dayalı vergi zıyaı durumunda İdarenin daha sonradan yapılan bir ön tespitte mükelleflere izaha davet yazısı gönderip göndermeyeceği hususu tartışmalıdır.
Ayrıca, bir başka durum nihai yılın incelemesinde de daha sonradan bu konu gündeme gelebilir. Aksi düşünce tarzının yine eşitlik ilkesine uygun olmadığı gibi, kanun lafzına ve gerekçesine de aykırı olduğu düşünülmektedir.
9- Vergi Sorumlularının Durumu Ne Olacaktır?
Kanun lafzında açıkça vergi mükellefi tabi kullanılmasına karşın vergi sorumlularının konuya dahil edilmediğini görmekteyiz. Bu durum bir tedvin zaafı olabileceği gibi, kanun koyucunun 213 sayılı VUK’un 8. Maddesini de değerlendirerek bir yazım tekniği benimsediği ifade edilebilir.
Adı geçen maddeye göre vergi zıyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade etmektedir.
[1] Mesleki çalışmalarımızda yer alan bilgiler belli bir konunun veya yasal düzenlemenin veyahut yargı kararlarının çok geniş ve kapsamlı bir şekilde ele alınmasından ziyade genel olarak mükelleflere ve uygulayıcılara bilgi vermek, gündemi talip etmeye yardımcı olmak ve yorum yapmalarına yardım amacını taşımaktadır.
Makaleleri yazıldığı dönem ve yasal düzenlemelerin dikkate alınarak değerlendirme yapılmasının önemli olduğunu hatırlatmak isteriz. Makalelerin telif ve diğer yasal hakları doğrudan şirkete ve yazarına ait olup, atıf yapmadan veya izinsiz kullananlar hakkında her türlü yasal işlemin yapılacağını ifade ederiz.
Çalışmalarımız profesyonel hizmetlerimizi temsil etmeyebileceği gibi, her durum ve koşulda profesyonel yaklaşımlarımızı da ifade ettiği iddia edilemez. Yaptığınız fiili/pratik çalışmalarda bu değerlendirmeler dikkate alınırken, olayların koşullarının da incelenmesi, irdelenmesi, sonuçlarının iyi analizi son derece önemlidir. Bu tür çalışmalarda mutlak suretle bir profesyonelden bilgi alınması veya danışmanlık alınmasında fayda bulunduğu düşünülmektedir. Şirketimiz tarafından iş ortalarımızın personellerimizin yetişmesi ve gelişmesinden duyduğumuz sorumluluğu yerine getirme gayreti içinde olacağımıza dair sözümüzü tutma gayreti içinde olduğumuzu iletmek isteriz.
“ADEN Yeminli Mali Müşavirlik Bağımsız Denetim ", söz konusu çalışmaların ve içeriğindeki bilgilerin özel durum veya koşullara bağlı olarak hata içermediğine dair herhangi bir güvence vermemektedir. Mesleki çalışmaları ve içeriğindeki bilgileri kullanımınız sonucunda ortaya çıkabilecek her türlü risk tarafınıza aittir ve bu kullanımdan kaynaklanan her türlü zarara dair risk ve sorumluluk tamamen tarafınızca üstlenildiğinin bilinmesi gerekmektedir.